Kaldığımız Mueang Mueang hostel baya güzelmiş aslına bakarsanız. Yani evet çalışanlar biraz enteresan ve bilgisiz olsa da karakter ve sıcaklık olarak çok canayakınlar. Geldiğimiz ilk gün biraz dinlenip akşam gece pazarını ziyarete çıktık. Bildiğin Salı pazarı! Hem de en yoğun teyze zamanında olduğu gibi! Belki hatırlarsınız geçen sene de Chiang Mai’ye gelmiştim yine bu zamanlara yakın bir zamanda ancak o zaman bu kadar kalabalık değildi. Bu sefer kalabalık olmasının sebebi Loy Krathong ve Yi Peng festivali. Asya kültürüyle ilgilenen hemen herkesin duyduğu bir festival olan Yi Peng, İngilizce adıyla “Lantern Festival”, dileklerin tutulup gece boyunca dilek fenerlerinin yakılıp gökyüzüne bırakıldığı festival.Loy Krathong ise el emeği göz nuru yapılan sepetlerin suya bırakıldığı festival. Yi Peng, geçen sene tek bir alanda topluca yapılmış ve muhteşem bir görüntüye sahne olmuş ancak göğe yükselen fenerler uçaklar için tehlike teşkil ettiğinden bu sene yasaklanmış. Aslında o olayı da tam anladığımı söyleyemem, tek bir yerden yapılmasa da farklı farklı yerlerden yapılınca tehlike oluşturmuyor mu? Herneyse, sonuç itibariyle bu sene de fenerler göğe yükselecek o kadarını biliyorum :)

İlk gün pazarda bir dolaştık, Gülen ve Burcu pazarda satılan ıvır zıvırların güzelliğine çoktan kendini kaptırmış gibi görünüyordu. Yalan yok, erkekliğe bok sürdürmemek için çok fazla bakmaya çalışmasam da benim de ilgimi çeken bir sürü şey vardı, göz ucuyla baktım çaktırmadan. Zaten paramız yok, bir de bunlara para vermek istemiyorum.

pazarchiang dsc06878

Mango satan dükkanın yanında dövme yaptırabilirsiniz :)

Mango satan dükkanın yanında dövme yaptırabilirsiniz :)

Festivaller aynı güne denk gelse de ikisini de farklı farklı yaşayabilmesi için önceliği Loy Krathong’a vermişler. Hostelimizin çalışanları bizi sepet yapımına davet etti, biz de tamam dedik ama bilemezdik ki bu kadar eğlenceli bişey olacağını :) Güler, Murat ve Burcu benden önce indiler ve hemen yapmaya başladılar, ben bir kaç işimi halledip ondan sonra indim ve aralarına katıldım. Tam karşı tarafımda Burcu oradan bana laf yetiştirmeye çalışıyor, “hadi hadi daha çok işin var başla şimdiden” diye dalga geçmeye başlamıştı bile.

12279009_916580811761977_981724740159036656_n 20151125_133320

Her ne kadar hayatımda hiç böyle bir şey yapmamış olsam da aldığım gaz ve karadenizli genlerim ile hızlıca işe koyuldum. Daha Burcu yarısına gelmişken ben nerdeyse Krathong’umu bitirmiştim. Valla ne yalan söyleyeyim ben dahi beklemiyordum bu kadar güzel olabileceğini :) Gerçi ülkemizdeki müteahitlerin aksine malzemeden hiç çalmadım, yaprakları ve çiçekleri strafora tutturmak için baya bir zımba ve çivi kullandım. Olay muz yapraklarını kesip biçip elmizdeki starforu kaplamak ve sonra da üzerine yine yapraklarla origami yapar gibi şekiller yapıp zımba ve çivi yardımıyla üstünü süslemek. En sonunda da çiçek ve tütsüleri ekliyoruz ve sonuç! Hepimizinki şahane oldu :)

En güzel benimki lan!

En güzel benimki lan! :)

Diğerleri de idare eder işte... :P

Diğerleri de idare eder işte… :P

Sonraki günlerde deli gibi bir sıcakla mücadele ettik gün boyunca. Hostel merkeze yürüme mesafesinde ancak her ne kadar Chiang Mai’nin havası nemsiz olsa da sıcak yine de zorluyor. Gündüzleri çoğunlukla hostelde pinekleyip akşamüstüne doğru hava kırılınca hemen sokaklara ve yemeklere vuruyorduk kendimizi. Hostelde pineklediğimiz dönemde Murat ve Gülen’e bizim sürekli olarak karşılıklı oynadığımız Quiz Up oyununu gösterdik ve ikisi de karşılıklı oynarken çok pisleştiler :).

Quiz Up tavsiye ederim gerçekten acayip eğlenceli bir genel kültür oyunu (İngilizce gerektirir)

Quiz Up tavsiye ederim gerçekten acayip eğlenceli bir genel kültür oyunu (İngilizce gerektirir)

Yemek konusunda özellikle Bi gezip gelelim biz’in Murat’ı çılgın iştahıyla hepimize problem yaratıyordu, adam öyle güzel yiyor ki aç değilsem bile yiyesim geliyor. Sokak yemekleri her daim güzel, her daim lezzetli. Vegan’lar için seçenek gerçekten çok az ve neredeyse yok, vejetaryenler için ise yeterli sayıda denilebilir.

IMG_631chiang

Veeeee festival akşamı geldi çattı. Akşam yaptığımız Krathong’ları suya bırakmak üzere nehire doğru ilerledik. Diğer bir taraftan da aldığımız dilek fenerlerini taşımaya çalışıyorduk. Offf diyorum bu nasıl bir işkenceydi anlatamam. Öyle kalabalık, öyle çok insan var ki tüm sokaklar hınca hınç dolmuş ve bir elimde krathong diğer elimde dilek feneri ikisini parçalanmadan nehire ulaşmaya çalışıyoruz. Bir ara o kadar darlandım ki krathong’u elimden fırlatasım geldi o derece! Ağır bir şey değil ancak tek elle dengede tutmaya çalışarak taşımak ve en az bir 45dk boyunca insanların çarpmasını engellemeye çalışmak çok ciddi sabır gerektiriyormuş onu öğrendim. Bu süre zarfında insanlar fenerleri bırakmaya başlamış, gökyüzünde şeritler halinde görünmeye başlamıştı bile. En sonunda nehire ulaştığımızda artık festivalin gerçek anlamı olan dilek tutma vs gibi kavramlar aklımdan çıkmış, bir an önce şu sepeti suya bırakayım da gitsin düşüncesi ağır basmaya başlamıştı. Tahmin edilebileceği üzere pek tabiki nehir kenarı da tıkabasa doluydu. Dedim gelin önce dilek fenerlerimizi bir bırakalım da rahatlayalım sonra kratongları nehire bırakırız. Ufak bir parkta rahat geniş bir alan bulduk ve dilek fenerlerimizi hazırladık. Önce Murat ve Gülen sonra da biz fenerlerimizi yaktık…Dilek fenerimiz ısıyı içinde toplayıp uçmaya hazırlanırken gökyüzünde muhteşem bir görüntü oluşmuştu. Çok fotoğraf çekmemize rağmen ve fotoğraflar aslında güzel gibi görünse de bu olay görmeden anlanabilecek bir şey değil. Bütün o yol boyunca çekilen eziyet sıkıntı vs hiç bir şey aklımda yoktu artık. Sadece uçan fenerlerin altında olmak ve binlerce feneri gökyüzünde görmenin verdiği hissin tarifi çok zor. Bizim fenerimiz de artık ısınmış ve elimizden kopmak istercesine kendini yukarıya çekiyordu. Bırakmamızla birlikte hızlı bir şekilde gökyüzüne doğru dileklerimizle birlikte yol aldı. Ne mi diledim? Sütlaç… :)

Geçen seneki festivalden

20151125_215931

12499263_10153886960017700_692447434_o 20151125_195611

Bir süre çimlerde oturup uçan fenerleri izledikten sonra artık kalabalık biraz azalmıştır diye umarak nehir kenarına krathongları bırakmaya gittik ama pek tabiki izdiham devam ediyordu. Köprünün dibinden bırakmak gibi bir zorunluluk olmadığından biraz daha aşağıya doğru inelim dedik nehir boyunca ve daha sakin bir yer buluruz dedik, nitekim bulduk da.

20151125_210849 20151125_210918

Hem köprünün manzarasını çok güzel görebildiğimiz hem de fazla insanın olmadığı bir yerde suyun içerisinde krathongları bırakmada yardımcı olan bir abimiz sayesinde onları da bıraktık. Burcu’nun yaktığı mum adam daha suya koymadan sönünce çok üzüldü, ne kadar teselli etmeye çalışsam da olmadı. Başta çok takılmadım da sonra niyeyse ben de çok takıldım o duruma, hala da aklıma geldikçe üzülüyorum… 3. gün festivaller devam ediyordu ancak bize yetmişti artık.

Fil Safarilerine Gitmeyin!

12299344_918083908278334_7175548183145094149_n

İnsanın hayatında en azından bir kere görmesi gerektiği bazı şeyler vardır. Ecnebilerine “Once in a lifetime” dedikleri şeylerden biri de benim için fillerle vakit geçirmekti. Burada çok önemli bir noktaya parmak basmak istiyorum ve bu konuda çok ciddiyim. Asya ülkelerinde sıkça fil safarileri, gösterileri, turları gibi programlara rastlanabiliyor ancak bu işin çok çok kötü bir arka yüzü var. Bir file binmek gerçekten de o hayvana yapılan eziyetin en son noktası. O binilen hayvanın geçmişine gidildiğinde çok büyük bir trajedi ortaya çıkıyor. Biz bir fil kurtarma çiftliğine gittik, burada sirklerden yada kötü çalışma kaplarından kurtarılan fillerin bakımları yapılıyor. Fillerin çoğu vahşi ve insanlara çok fazla yaklaşmak istemiyorlar ancak bakıcıları yanlarındayken bazılarına yaklaşıp dokunabiliyorsunuz.

12279078_918083624945029_1469006621618672781_n 20151128_105540 20151128_103255

Duyduğumuz hikayeler ise içler acısı gerçekten. Bir tanesi hamileyken çalışmaya zorlanmış ve bir tepeye kütük taşıtılırken bebeğini düşürüyor. Ardından depresyona giren fil daha fazla çalışmak istemiyor ve “sahibine” karşı geliyor. Bunun üzerine sahibi filin gözlerini kör ediyor, bu saatten sonra artık fil ömrü boyunca karanlığa mahkum oluyor ve fil safarileri (sırtına binip insanların çok eğlendiği turlar), turistik gösteriler ve tabiki yine devasa ağaçların taşınması gibi işlerde kullanılıyor. Bizim gittiğimiz bölgede filler hiç bir şekilde zincirlenmiyor ve devasa bir alanda özgür olarak dolaşıyorlar. Gelen ziyaretçiler kontrollü bir şekilde filleri besliyor, yemek veriyor ve eğer bakıcısının onayı varsa da dokunup sarılabiliyorlar. O kadar heybetli ve duygusal canlılar ki, bir süre birbirleriyle olan ilişkilerini izlediğinizde hayatınızda gördüğünüz bir çok hayvandan çok daha farklı olduklarının farkına varıyorsunuz. Mesela ufak bir grup içinde maskara bir bebek fil var, sürekli olarak gidip grubun dışındaki başka yaşlı ve kör olan bir fille oynamaya çalışıp onu rahatsız ediyor. Kör fil bir kaç kere başından savmaya çalışsa da zibidi bebe durmadan etrafında dolanıyor. En sonunda çok sinirlenen fil yavruya ufaktan bir saldırıp kovalıyor ancak işte tam o anda birlik ve beraberliğin filler için ne kadar önemli olduğu an gerçekleşiyor. Az önce sakin sakin yemek yiyen fil grubu birden bire bebek filin etrafını sarıp korumaya alıyor ve tüyleri diken diken eden kükreme/haykırma karışımı sesler çıkartıp bebeğe saldıran kör file karşı duruyorlar. Pek tabiki kör filin yapacak hiç bir şeyi yok, hem yalnız hem de kör. Geri çekiliyor… Filler gerçekten çok çok agresif hayvanlar, hiç öyle göründükleri gibi tatlı sevecen değiller aslında. Kendi aralarında takılırken öyle gözüküyorlar çünkü herhangi bir baskı yada tehdit altında değiller. Yavrular zaten her şeyin yavrusu gibi çok tatlılar ancak yetişkinler gerçekten aşırı korumacılar. İnsanların onlara yaptığı zulmü düşündüğümüzde sonuna kadar da hakları var.

Filler hakkında çok fazla şey öğrendiğimiz bu tur bize biraz pahalıya gelse de (kişi başı yaklaşık 200TL) gözümüzle görmeden anlayabileceğimiz bir durum olmadığından çok rahat bir şekilde buna değdi diyebiliyorum. Bu tarz fillerin zarar görmediği, onlara işkence yapılmayan mekanlar çok fazla yok, olanlar da biraz pahalı oluyor ama ne olursa olsun asla ve asla diğer turlara katılmayın.

O kadar güzel canlılar ki, göründükleri kadar sert değiller aslında. Aşırı duygusal canlılar ve aynı zamanda bir o kadar da agresif olabilme potansiyeline sahipler. Şu ana kadar gördüğüm en muhteşem canlılardan biri diyebilirim net olarak. Sıra günün finali olan yıkanma faslına geldi. Nehir kenarına doğru getirilen filler yıkanacaklarını anlayınca hiç problem yaratmadan veya şikayet etmeden geliyorlar tabiki. Diğer türlü de gerçi yemek için geleceklerini bildiklerinden şikayet etmiyorlar. Aslına bakarsanız o kadar güzel bir hayatları var ki burda, önceden yaşamış oldukları şeyleri hiç haketmemiş olduklarından şimdi bu kadar rahat bir hayatı fazlasıyla hakediyorlar. Kovalarla üzerilerine su atıp yıkamaya başlıyoruz. Dev vücutlarına çarpan su o kadar hoşlarına gidiyorlar ki tek bir adım bile ilerlemiyorlar, öylece durup sizin onları yıkamanızı bekliyorlar.

12289561_918084581611600_2516451593071583318_n

Fillerle ilgili kötü hikayeler gerçekten çok fazla, o yüzden bunları ayrıca bir makalede yazmaya ve insanları bu fil gösterileri/safarileri konusunda bilgilendirmeye karar verdim.

Artık Chiang Mai’nin son günlerine geldiğimizde yavaş yavaş Bangkok’a dönüş hazırlıklarına başladık. İsmini bir arkadaşımızdan duyduğumuz gözlemeciyi arar olduk son bir kaç günde. Sürekli olarak gidiyoruz, yerini buluyoruz ancak ulan her yer açık bir tek orası kapalı! Deli oluyoruz, içimizden küfür edip ulan Türk işte, ters adamlar, çalışacağı zaman açmaz dükkanı alakasız zamanda açar! Bir kaç kere git gelden sonra artık ümidi kesmiştik. Motorla oraya yakın bir yerden geçerken Burcu “hadi bi daha bakalım” diyor. Hiç şansımız yok ama iyi diyorum ve o da ne! Gözlemeci açık! :)

20151128_215232

İçeride de ortalığı temizleyen, pis sakallı sırıtan bir tip bize bakıyor…Aha dedim bu garanti Türk :) Gürkan’la tanışıyoruz ve başlıyoruz muhabbete. Acayip hoş sohbet ve süper yetenekli bir adam. Şahane gözlemelerinden yiye yiye doyamıyoruz! Ertesi gün yine gidiyoruz ve yine yiyoruz! Çok özlemişiz be gözlemeyi! :) Facebook’larımızı alıp umarım yakında görüşürüz diyerek ayrılıyoruz.

Şimdiki durak tekrar Bangkok ama bu sefer kısa süreliğine kalıp vizeyi uzatmak için uçakla Kuala Lumpur’a gir çık yapacaz. Karadan giriş yaptığımız için 15 günlük vize almıştı ve uzatmak istersek ancak 8 gün uzatabileceğimiz söyleniyor. Artı kişi başı 1900 baht vermek yerine ülkeye gir çık yapmak daha karlı olduğundan düşünmeden malezya’ya gir çık yapalım dedik. 3-4 gün kalacağımız için hemen J.P’yi arıyorum. Kendisi geçen sene kedilerine baktığım arkadaş ve Bangkok’da yaşıyor. Bizi ağırlayacağı için çok mutlu olacağını söylüyor ve bizi de mutlu ediyor.

Ülkeye tekrar girişin yaptıktan sonraki rotamız eski dostum Krabi olacak :)

 

 

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.