Sabah 6’da onlarla beraber kalkıp kahvaltılarını hazırlamak, beraber kahvaltı yapmak, derslerine yardım etmek, oyunlarına iştirak etmek ve giyinmelerine yardım etmek ve okula götürmek gibi aktiviteler son 1,5 haftadır günün ilk 3 saatinin rutinini oluşturuyor. Aslına bakılırsa bu işi tüm insanların zorunlu olarak yapması gerektiğini düşünüyorum, en azından henüz ebeveyn olmamış kişilerin. Çocuk doğmadan önce bu tarz bir aktivite hazırlık sınıfı gibi değerlendirilebilir ve kişiye katacağı çok fazla şey var. Nasıl anne/baba olunur kitaplarını bir kenara bırakın, hanginiz o kitapları okudunuz da çocuğunuza orda yazdığı şekilde davranıyorsunuz? Bu iş kesinlikle pratik işi ve teorik olarak ne kadar yaklaşırsanız yaklaşın bir sonuç alabileceğinizi sanmıyorum. Tüm olay bağ kurma ve ne çocuk üzerinde üstünlük kurma ne de karşısında zayıf kalma. Tam ortasında durulması gereken bir denge meselesi.

IMG_1626

İlk 3-4 gün boyunca boyun eğdim bu veletlere itiraf ediyorum. Yetimhane sahipleri aynı zamanda çocukların fahri babaları ve her konuda olağanüstü bir çaba ve destek gösteriyorlar. Çocukların onlara olan saygıları inanılmaz üst seviyelerde. Gün boyunca onlar evde yokken arada bir kitap defter açıp biraz ders çalışan tipler, bu iki kişi geldiğinde put gibi kitaplarının başlarına oturuyorlar. İşte o an anladım zaten üstünlüğün çocuklarda olduğunu ve yavaş yavaş otoriteyi sağlamaya başladım. Sert olmak yada korkutucu olmak gibi bir düşüncem asla olmadı, sadece bana karşı saygı duymalarını ve beni kırmaktan çekinmelerini sağlamam gerekiyordu. Aile sevgisinden yoksun büyümüş bu çocuklarda bu güdü şaşırtıcı bir şekilde oldukça fazla var ve bunu lehime kullanmam gerekiyordu. Sabırlı ve ısrarcı bir şekilde derslerine çalıştırmak ve yapmaları gereken şeyi 100 kere de olsa tekrar edip artık “yapayım da kurtulayım” moduna getirmeyi başardım. Ardından bu yaptıklarının “kurtulmak” değil “başarmış olmak” izlenimini yaratması için fazla şımartmadan ödüllendirdim. Bu yöntem doğru mu yoksa yanlış mı bilmiyorum ancak bir gerçek var ki tıkır tıkır işledi. Şu anda ev ödevlerinin başına oturmak istemeyen çocuklara sadece 1-2 kere rica etmem  yetiyor ve artık ben kapıdan girdiğimde eğer ders saatinde oyun oyanıyorsa hemen bırakıp kitap defterleri açıyorlar. Kendimden etkilendim :)

Ödül olarak bu seferlik köpüğü uygun gördüm, pek sevdiler.

IMG_1657

IMG_1644 IMG_1663 IMG_1669 IMG_1675

 

 

 

 

 

Ödüllendirme sistemi burada biraz risk taşıyor çünkü yoksulluk dolayısıyla böyle bir şeyle sadece ben ve benim gibi gönüllü çalışanlar olduğu zaman karşılaşabilirler. Burada ki gerçek hayatta ödül beklemek çok beyhude bir beklenti olur. O yüzden mümkün olduğunca ödül olayını aferinlerle ve oyunlarla tutmaya çalışıyorum ancak elimde olmadan sürekli olarak bir meyve suyu ve bisküvi ile desteklemek zorunda kalıyorum. Hatta bir kaç parça ufak tefek oyuncak ve elimde zor tuttuğum 100 adet balon. Geçenlerde yetimhane sahiplerinin getirdiği bir kutu meyve suyunu bitirdikten sonra belki de 10 defa içini suyla doldurup artık gelmeyen aromayı bile bayıla bayıla içtiklerini görünce gidip 2 kutu meyve suyu aldım ve dolaba koydum. Ve dolapta meyve suyu var isterseniz içebilirsiniz dedim. Ertesi gün 2 kutu da aynen açılmamış duruyordu. Niye içmediklerini sorduğumda ses çıkmadı. Hatta bardaklarına koyduğumda bile pek içmek istemediler. Sevmedikleri bir meyveyi aldım heralde dedim ama hayır en sevdikleri. Meğersem kendilerine ait olmadığını düşündükleri için içmekten utanıyorlarmış. Bunlar sizin dedim, benim değil. Aranızda paylaşacaksınız diyince hepsinin suratında eblek bir sırıtma belirdi ve deliye döndüler. Bu nasıl bir saygıdır anlamak mümkün değil. 5 yaşındakiyle 11 yaşındaki aynı saygıya sahip ve hiç bir şekilde buna ters düşecek bir hareket yapmıyorlar.

Sabah okul kapısından içeri bırakıp kapıdaki görevli öğretmenlerin yüzündeki minnetleri gördükten sonra inanılmaz bir rahatlama geliyor içime. Yok hayır bu manevi bir rahatlık falan değil. Çocukları okula gönderdikten sonra nefes alabilen anne rahatlığı bu.

(bkz. şöyle birşey)

mother

Her ne kadar onlarla uğraşmayı sevsem de cidden yorucu ve kendime ayıracak vakit bulmakta zorlanıyorum. Bir kaç gün önce gelen Amerika’lı kız ise eşantiyon gibi duruyor, pek fazla ilgilenmiyor. Çocuklar da pek sallamıyor, genellikle benim tepemdeler. Eve gelince yatağa uzanıp laptop’ı alıp internette sörf yapmanın keyfine varıyorum resmen. Sen kalk Nepal’e kadar gel, boş zamanında evde otur internete gir. Ne diyim, oradan biraz saçma gözüküyor olabilir ama gerçekten şu anda beni en fazla cezbeden şey bu.

3 Responses

  1. çağrı öz.

    “Tüm olay bağ kurma ve ne çocuk üzerinde üstünlük kurma ne de karşısında zayıf kalma. Tam ortasında durulması gereken bir denge meselesi.”

    Bu kesinlikle doğru bir tespit, 1,5 yaşında bir kız babası olarak bu işi çözmüşsün diyebilirim. Çocuğa saygı duyarak ama tepene de çıkmamasını sertlik göstermeden becerebilmek mesele. Yoksa kitaplarda anlatılanlar güzel şeyler olsa da her çocukta aynı sonucu vermeyebiliyor, ayrıca biraz da robotik bir iş gibi geliyor bana sadece kitaba bağlı kalıp çocuk yetiştirmek. Yani aslında sen ona, o da sana saygı duyacak, bunu sağlamak önemli, tıpkı büyük insanlarda olması gerektiği gibi; onu ezme, özgürlüğünü kısıtlama, ama kendini de ezdirme. Sen zaten çözmüşsün işi :)

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.