Kapadokya ile ilgili o kadar çok hikâyeler dinledim ki, neredeyse gitmiş kadar oldum diyordum her duyduğumda. Özellikle yurtdışından Türkiye’ye gelip bende kalan misafirler ya Kapadokya’dan gelmiş ya da gidecek oluyordu. İçten içe sürekli merak etmeme rağmen bir türlü gidememiştim. Bu kadar beklememin de bir sebebi varmış çünkü çok güzel bir zamanda, çok güzel bir turla, çok güzel bir ekiple muhteşem 2 gece 3 gün geçirdik.

Bu Kapadokya Turu için bizlere ellerinden gelen her şeyi sunan Esen Tour’a ne kadar teşekkür etsek azdır. Açıkçası kendilerinden “tur” diye bahsetmek bile biraz garip kaçıyor çünkü araca binip merhabalaştığımız günden son gün sarılarak ayrıldığımız güne kadar daha güzel bir ortamda bulunamazdık.

Benden başka kimler vardı?

Burcu Tunca – Gezgin Yogini

Kendisini tanımayan pek yok gibi zaten, 6 ay beraber seyahat ettikten sonra Kapadokya’ya da onsuz gitmeyecektim heralde!

Emre Durmuş – Yol Günlükleri

Kısa sürede muhteşem bir çıkış yapan Japonya fatihi dünyanın en güzel adamlarından biri. İlk defa burada görüştük, son olmayacağı da kesin.

Fulsen Türker –  Fuls Yazıyor

Geçtiğimiz yıllarda viral olan “garson ve mutlu” yazısının ve kitabının yaratıcısı. Aynı zamanda son kitabı “Aşk Olsun” ile yazmaya devam eden güzel kalpli, sevimli ve bavul dergi yazarı da olan toplamda 3-5 görüşebildiğim ama çok sevdiğim arkadaşım.

Mücahit Muğlu – Yol Öyküleri

Yine bu gezide ilk defa tanıştığım, eğlenceli ve fotoğrafçılık sanatını icra eden uzun boylu (çok) bir arkadaş. Çabuk ısındım, çok sevdim, tekrar görüşsek yine ısınır yine severim :)

Sezen Tulgarer – Floransa’dan Sevgilerle

10 yaşından beri Kapadokya hayalleri kuran küçük bir kız.

Yola Çıkma Vakti

İzmir’den direk de gidebilirdik ancak ekip İstanbul’dan kalkacağından biz de oyunbozanlık etmeyelim dedik ve İstanbul’a geçtik. İstanbul’a iner inmez zaten kapıda hemen bizi bekleyen minibüse atlayarak Kapadokya macerasına başladık.

Gece 11:30 gibi bindiğimizde İstanbul ekibi çoktan uyku moduna girmişti. Fulsen iki kişilik koltuğu muhteşem bir açıyla kaplayarak kafası camda uyurken daha önce hiç görmediğim “yeni en iyi arkadaşım” Sezen ile sanki uzun süredir görüşmemişiz gibi sarılı verdik birbirimize. Bunu kıskanan Fulsen de hemen uyanarak aramızı bozmaya çalıştı ama başaramadı.

Yepisyeni şahane rahat tur aracımız

Hızla muavin koltuğuna, Esen Tour’un sahibi olan Taner’in yanına, muavin koltuğuna geçerek hem tanıştık hem de geyiği sabahın ilk ışıklarına kadar harladık. Tamam, ilk ışıkları göremeden belki gözlerimi 2-3 saat kadar dinlendirmiş olabilirim belki, emin değilim… Neyse geçelim zaten çok önemli değil.

Sabaha karşı Tuz gölünde gün doğumunu izlemek üzere Aksaray Ağaçlı Tesislerine vardık ve daha 2 saat kadar vaktimiz olduğundan gün boyunca bizi ayakta tutmaya yetecek olan uykuya devam ettik.

Tuz Gölü

Dışarı çıktığımızda ise böyle keskin bir soğuk olamazdı! Öyle böyle değil! Yıllardır kış görmemiş biri olarak benim hoşuma gitti ve diğerlerinin suratlarında da benzer bir mutluluk vardı. Tuz gölünün üzerinde, koca bir hiçlik deryasının ortasında duruyorduk. Ekip biraz muzur olunca “Aa bu üzerine bastıklarımız gerçekten tuz mu ya acaba?” diyerek kültür bakanlığına olan güvensizliklerini dile getiren Burcu ve Sezen yerden birer parmak tuz alıp yediler. Kültür bakanlığına olan güvenleri tazelendi, gerçekten tuzmuş!

Gün doğumunu beklerken hareketsiz durmak bu soğukta biraz zor olduğundan sürekli saçma sapan hareketler yaparak ısındık.

Tek seferde çekildi :)

Akabinde güneşin muhteşem bir şekilde doğumuna şahit olduk. Gün batımlarını herkes izler ama gün doğumlarını çok az kişi görür ve o gün bu kişiler bizler olduğumuz için çok mutluyum. Güneşin doğmasıyla birlikte soğuğun etkileri bir anda kırılmaya başladı ve hepimiz güneşten enerjimizi alıp Tuz Gölü ile muhteşem başlayan günün geri kalanına hazırdık.

Ihlara Vadisi

Ihlara Vadisi

Kapadokya denilince akla gelen ilk yer sanırım Ihlara Vadisi. Herkesten duyduğum ilk öneri hep Ihlara Vadisi olmuştu ve şimdi de oraya gelmiştik. Müze kartlarımızı çıkartıp vadiye giriş yaptık. Uzunca bir merdiven aşağıdaki vadiye doğru gidiyordu ve biz inerken aşağıdan yukarı çıkan herkes “inmesi güzel de çıkışı, ııııhhh” şeklinde geyik yapıyordu. Ancak bizim diğer turlardan farkımız diğerleri gibi gidip iki yere bakıp tekrar geldiğimiz yere çıkmayacaktık. Vadiye inip girmek istediğimiz tüm mağara kiliselere girdik. Rehberimiz olan Ramazan Bey ise yıllardır bu işi yapmasına rağmen inanılmaz bir heyecan ve keyifle bize attığımız her adım hakkında bilgi veriyordu. Hayatımda tanıdığım en iyi rehberlerden biriydi çok net şekilde :) Ihlara Vadisi benim için huzur demek. Gittiğimiz zaman itibariyle de yarısı kar yarısı güneş etkisi altındaydı ve tezatlıklara bayılan benim için hem bu görüntü hem de gözüme ve ruhuma yansıttığı huzuru anlatmam çok zor. Vadi boyunca akan bir dere ve kuş sesleri arasında yürüyen bizler. Mutlaka ve mutlaka görülmesi gereken bir yer derim.

 

Derinkuyu Yeraltı Şehri

Yavaş yavaş Kapadokya’nın masalsı büyüsüne kapılmaya başlamıştık. Sırada yeraltı şehri vardı ve açıkçası ne beklediğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Yaklaşık 50 metre kadar yerin altına indik ve benim hayran olduğum ilk olay havalandırma sistemi oldu. Bu kadar zaman önce nasıl böylesine muhteşem bir havalandırma sistemi yapılmıştı. İçerisi labirent gibi ve rehbersiz kaybolmanız çok zor değil. Her ne kadar duvarlarda çıkışı gösteren yönergeler olsa da siz rehberinizi bırakmayın bence. Geçişler yer yer çok dar olabiliyor, benim vücut hemen her yere rahat sığdı ama orijinal hali daha da darmış, turizm için genişletmişler.

Her odanın işleyişini, kullanılışını ve tüm ayrıntılarını en ince detaylarıyla anlatan Ramazan abinin ağzından çıkan her şeyi can kulağıyla dinliyoruz. Mutfağından, kilerine, ahırından toplantı salonuna kadar her şeyin bulunduğu şehirde sanırım bir tek bilardo salonu bir de kablosuz internet eksik. Dönemde var olsaydı muhtemelen onlar da olacaktı! Acayip ilginç ve hayatımda eşini görmediğim bir yerleşim bölgesini görmüş, hiç duymadığım bilgileri öğrenmiştim. İçerisi biraz serin olabiliyor, çok ince giyinmeyin.

Durmak Yok!

Öğle yemeği için ise 20 liraya açık büfe yemek veren ve gerçekten çok çok fazla çeşit yemek olan Han Restoran’a gittik. Yemekler iyi, restoran çok temiz ve güzel. Cidden de büyük bir yer ayrıca.

Karnımızı doyurduktan sonraki durağımız meşhur seramiklerin yapıldığı Avanos Seramik oldu. Evren abimiz gözümüzün önünde çamurdan hem harikalar yarattı hem de yarı acı yarı tatlı hikayeler anlattı. Hepimiz için çok güzel bir gösteri oldu ancak yapım gösterisinin ardından gördüğümüz seramik eserler ise “alt tarafı işlemeli bi tabak” dediğim eserler yüzümü kızarttı. Bu kadar ince bir işçilik, bu kadar zarif bir çalışma zor bulunur. Muhteşem eserler arasında dolanırken birden ışıklar kapatıldı ve şok üstüne bir şok daha yaşadık. Bazı eserlerin fosforlu olduğunu gördük ve zifiri karanlıkta saçma sapan güzel gözüküyorlar!

Benim çok fazla ilgimi çekmese de Sezen gibi mücevher takı tasarım işi yapan birinin fazlasıyla ilgisini çeken bir yer olan SAYAN ONYX’e de kısaca bir uğradık. Onyx taşının nasıl işlendiği, taşların özellikleri ve yapılan eşyalar gibi deneyimler oldu. Benim çok ilgi alanım değildi ama Nevşehir’in her yerinde olduğu gibi burada da insanlar çok sıcakkanlı ve eğlenceli olduğundan alakamın olmadığı bir konuda bile gayet eğlendim.

Yorucu bir yol ve dolu dolu bir gün ardından artık sabırsızlıkla otele dönelim diye bekliyorduk ve yüzümüzden anladıklarını tahmin ediyorum, hemen bizi daha yormadan otele götürdüler. Kaldığımız otel Holiday Cave Hotel. Burada ki birçok otel gibi buranın da özelliği “mağara” otellerden biri olması. Dev bir kaya içerisine oyularak odalar oluşturuluyor ama hiç öyle mağarada kalıyoruz gibi düşünmeyin çünkü sanırım hayatımda kaldığım en lüks otel burası olabilir. Odalar inanılmaz sessiz ve güzel, bizim kaldığımız odada jakuzi ve hamam dahi vardı. Fiyatları sezona göre değişiklik gösteriyor ama bu sınıfta bir otele vereceğiniz rakamın muhtemelen çok daha altında bir rakam çıkacaktır. Otelin restoranı, personeli ve odaları çok güzel. Bir diğer güzel yanı da konumu. Şehir merkezine yürüyerek 5 dakika uzaklıkta olduğundan sabah kalkıp güzel bir yürüyüş yapıp kahve içmek için de şahane bir yer.

Balon Turu

Kapadokya denildiğinde pek tabii ki olmazsa olmaz olan balon turu için sabahın 5inde dikildik ayağa. Uykulu kafalar sıcacık odalardan dışarı çıkınca yüzümüze vuran buz gibi havayla bir kendine geldi. Aracımıza atlayıp önce hızlı bir kahvaltı ardından da balonların kalktığı yere doğru gittik. Balon turu gerçekten pahalı ve muhtemelen Esen Tour ile Maccan Balloons bize sponsor olmasa bir çoğumuz yapmayacaktık. Gerçi pahalı diyorum ama çevremde ben hariç herkes neredeyse yapmış, belki ben biraz fazla fakirim :) Kişi başı 300-400tl gibi rakamlar var ancak bizimki gibi bir turla giderseniz bu rakamlardan çok daha ucuza geliyor.

Balon turu için pek heyecanlı değildim ama ne zamanki sepetin içine girdim ve balon havalanmaya başladı şöyle bir “noluyoruz lan” hallerine girdim. Çevreden yükselen balonların o muhteşem coğrafya üzerinde yükselişini izlerken gerçekten bir masalın içine girdiğinizi hissediyorsunuz. Siz de onlarla birlikte yükselinceyse o masalın kahramanı oluveriyorsunuz. Başında dediğim gibi evet çok pahalı olabilir ama bence insanın hayatında en azından bir kere denemesi gereken bir deneyim bu. Bana soracak olursanız tavsiyem en az 20-30 kere denenmesi.

Sabah ayazının o dondurucu soğuğu balon motorunun püskürttüğü alevlerle kırılıyor, her yükselişte ensemden tüm vücuduma yayılan sıcaklık beni baya bir hoş ediyordu. Tam 1 saat 15 dakika havada kaldık ve hatta bir ara kaldığımız otelin bahçesine kadar indik. Acayip eğlenceli bir gökyüzü deneyiminin ardından iniş yaptık ve indiğimizde bizi şampanya bekliyordu. Ne alaka dedim ben de birçoğu gibi ama adetmiş. İlk balonla uçuş yapanlar indiklerinde şampanya patlatmışlar ve bu bir gelenek haline gelmiş. Eh biz de geleneklere bağlı kalmak adına sabahın köründe içtik şampanyaları, iyi de geldi. Şimdi her sabah kahvaltıda içiyorum yoksa güne başlayamıyorum şekerim.

Gezmeye Devam

Kapadokya’da gün balonla başlamış ve Göreme Açıkhava müzesi ile devam ediyordu. Rehbersiz gerçekten pek bir anlamı olmayacaktı buraların o yüzden Ramazan Bey’e ne kadar teşekkür etsek az. Her yeri acayip heyecanlı ve keyifli bir şekilde sanki daha yeni öğrenmiş de bildiklerini anlatmak istermiş gibi anlatıyor ve biz de keyifle dinliyorduk. Üç güzeller peri bacaları ve Orta Hisarla devam ettik geziye. Asmalı Konak dizisinin çekildiği evin önünde durduk ama kimse kusura bakmasın hiç birimizin ilgisini çekmedi. Açıkçası ben diziyi bir kere izlemişliğim yoktur, izleyenler de çok ilgilenmedi. Devam dedik…

Öğlen vakti hemen otelin yanında bulunan Yaşar abi’nin D’stiny isimli pideciye gittik. Evet bir pideci için çok enteresan bir isim ama yemekler olağanüstüydü. Yine çok sıcakkanlı ve eğlenceli bir abimiz, sırf insanları yüzünden bile çok sevilecek bir yer Kapadokya.

Dervent Vadisi ve Ürgüp

Artık günün sonuna gelirken gün batımı nerden izlenir dediğimizde Taner bizi Ürgüp Dervent vadisine götürdü. Sanırım hayatımda çıktığım en fotojenik (tabii ki yüzümün görünmediği) fotoğraflardan biri de burada çekildi. Çok şekil olmuşum bence.

Güneşi hep beraber burada batırdık ve artık günü bitirmek için hazırdık. Güle oynaya acayip keyifli geçen bir günün sonunda mutlu mesut bir şekilde otellerimize geri döndük ancak tur sahibi Taner’in son bir planı daha vardı. Gece eğlencesi!

Gece Hayatı

Kapadokya’da gece hayatı çok aktif değil. Birkaç restoran geceleri eğlence mekanına dönüşüyor ve ortaya ilginç görüntüler çıkıyor. Her şeyden önce pek bir fotoğraf çekme şansım olmadı çünkü içerideki ışık çok yetersiz olduğundan telefonumun kamerası yetmedi diyebilirim. Ama şöyle anlatayım; malum gece hayatı çok aktif olmadığından eğlence sektöründe çalışacak profesyonel kişiler de burada bulunmuyor. Fakat aklınıza gelebilecek her türlü müzikte (horon, zeybek, harmandalı, Çerkez, mezdeke) dans eden insanlar var ve bu insanlar günlük burada çalışan otoparkçı, garson ya da diğer işlerde çalışan arkadaşlar. Hele ki otoparkçıyı mutlaka görmeniz gerekiyordu, mezdekeden horona her dansı layığıyla oynadı yemin ediyorum. Tabii ki çok profesyonel bir hizmet beklemek yanlış olur ama Anadolu Ateşi ekibi dahi görse bence ayakta alkışlardı bu performansı.

Son olarak halay çekilirken olmazsa olmaz “abi gel biz biliyoruz da mı oynuyoruz” misyonunu üstlenenler beni de yerimden kaldırdılar. Evet, damat halayı falan oynadım ama bu detaylar sırf sizleri sevdiğimden dolayı veriliyor, yoksa kimseyi ilgilendiren şeyler değil.

Eklemek istediğim bir nokta da Kapadokya balon ve konaklama olarak biraz pahalı olsa da şehirde her şey gerçekten çok ucuz. Turistik bir yer olmasına rağmen ve yüksek fiyat çekseler yine de satabilecek olmalarına rağmen fahiş fiyatlar yok. Bu da beni buraya çeken bir başka nokta.

Özel Teşekkür

Son olarak teşekkür etmek istediğim kişi tur sahibi olan şahane kişilik Taner Esen. Çocukluğundan beri bu mesleği yapan ve daha henüz 27 yaşında olan bir adam. Yalan yok, bu tur teklifi ilk geldiğinde “ya ne işim olur benim turla murla” tepkisini vermiştim ancak telefonda Taner’le konuştuğumda samimiyetini hissettim ve beraber çalışmayı kabul ettim. Gerçekten de ben samimiyetin olmadığı yerde duramam, sıkılırım ve patlarım ancak burada öyle olmadı. Gerçekten çok samimi ve içten karakteri yanında çıkarcı olmayan ve üçün beşin hesabını yapmayan bir tur şirketini işletiyor. Bu yüzden de çok başarılı ve benim gibi tur sevmeyen birini bile etkilemeyi başardı. Günümüzde böyle bir tur şirketini bulmak gerçekten zordur diye tahmin ediyorum ve samimiyeti, dostluğu, güler yüzlülüğü, yardımseverliği ve misafirperverliği için Taner’e tekrar tekrar teşekkür ediyorum.

Bizim gittiğimiz Kapadokya turu 2 günlüktü ve aşağıdaki linkten inceleyebilirsiniz.

https://esentour.com/kultur-turlari/kapadokya-kaya-konsept-turu-t5005

Eğer zamanınız kısıtlıysa 1 günlük tur da mevcut.

https://esentour.com/kultur-turlari/kapadokya-kaya-konsept-turu-t5001

 

Güzel atlar diyarı Kapadokya’dan selamlar!

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.