Gece yarısı buz gibi soğukta çıkıp pasaportlarımıza damgaları bastırdık. İran sınırını geçtiğimiz Razi’de güleryüzlü, eğlenceli ve zıplayan bir memurda gelip pasaport kontrollerimizi yaptı. Tren baya sıcak, dışarısı buz gibi ama biz pencere açıyoruz yani o derece.

Birkaç saat uykudan sonra sabah kalktığımda tam karşı yatağımda uyuyan ismini az sonra yazacaklarımdan dolayı ne olur ne olmaz diyerek vermek istemediğim birinin yüzünde dev bir sırıtma vardı. Ben, diğerleri bişey anlattı heralde ona gülüyor sandım fakat kendisi rüya görüyormuş, baya bir güldük ve kalkınca kendisine anlattık o da güldü ama işin altından çok acı bir durum ortaya çıktı.

Kendisi, bir öğretmen ve eğitimi oldukça iyi biri. Ancak geçtiğimiz yıllarda hükümete karşı olan siyasi duruşu başına geri döndürülemeyecek kadar bela açmış. Düşünce suçundan girdiği hapisden çıkmış ancak içeride çok kötü işkence görmüş. İşin daha da kötü tarafı hem psikolojik hem de fiziksel işkence görmüş olması. Vücudunda ki eksik parçaların bir kaza eseri olmasını umuyordum fakat malesef değilmiş. Aynı zamanda hafızasını da önemli ölçüde zarara uğratmışlar. Daha önceden çok rahat konuşabildiği İngilizce’den şu anda hemen hemen hiçbirşey hatırlayamıyor.

Akşam üstü sohbetlerinde Faik abi, Mustafa abi ve eşi Fatma hanım’ın kompartımanına misafir oldum. 40 yıldır dost olduklarını düşündüğüm bu abiler tanışalı sadece 1 sene olmuş. Kafalar aynı olunca 10 dk ile 10 yıl arasında hiçbir fark olmuyor, hemen kaynaşılıyor. Faik abi zaten bahsetmiştim, rehber ve yatla dünya turuna çıkmaya hazırlanan bir gezgin. Limitsiz anılara ve çok geniş bir kültür tecrübesine sahip. Mustafa abi de 60larında bir dağcı. Bacağı yeni alçıdan çıktı ve bu sene Himalayalarda 5000 küsür metreye çıkamayacağı için baya sıkıntılı. Bu işler için altın çağın 40-60 yaş arası olduğunu düşünüyorlar. Şahsen ben de öyle düşünmek istiyorum tabi :)

Tanıştığım en iyi adamlardan biri, Farid.

Tanıştığım en iyi adamlardan biri, Farid.

Ardından Ferid’de muhabbetimize ortak oluyor ve İran’ı daha yakından dinlemeye başlıyoruz. Sorular soruyor, onun görüşlerini alıyor ve genel kafa yapısının iskeletini çıkartmaya çalışıyoruz. Sağolsun Farid bu konuda fazlasıyla yardım aldı ve Fatma hanım kendisine katkılarından dolayı bir Türk kızı bulma sözü verdi. Ferid’in sevinci anlatılamaz, burada yazılamaz… :)

Genel olarak söylemek gerekirse bizim yobaz diye nitelendirdiğimiz insanlar hakkında çok genelleme yapmak istemem ama kişisel gelişim yönünden bizden çok daha ileri bir seviyede olduklarını düşünüyorum. Bizde din ile ilgili bir espri yapıldığı zaman çoğu zaman sessiz kalınır yada tövbe de çarpılacan diyerek uyarılır. Bu yobaz diye bilinen insanlarda bizimkine on basacak nitelikte espri anlayışı var. İnançları insanlıklarının önlerine geçmiyor hiçbir koşulda. Yobazlıktan kasıt hükümetse eğer zaten bizden daha fazla şikayetçiler o konuda. Henüz siyasetçileri seven (zaten bir siyasetçi neden sevilir hiç anlamam) bir kişiye rastlamadım. Bazı konuları üstü kapalı ve sessiz konuşmak zorundalar ve çoğu zaman devletin yaptırımlarından korktuklarından dolayı seslerinin çok duyulmasını istemiyorlar. Sessiz kalmalarından dolayı suçlamıyorum çünkü yaptırımlar gerçekten çok kötü ve gerçekten korkutucu. Bu tarz sebepler yüzünden yaşanan ölümlerden gayet rahat bir şekilde bahsedilebiliyor ki bu da zaten hayatlarının bir parçası haline gelmiş demek oluyor. Ancak yine de bizdekinin aksine konuşabiliyorlar kendi aralarında, eleştirebiliyorlar, gizli de olsa bir bütünlük ve örgütlenme söz konusu. Tabi şu an bunları yazarken İran’ın Azerbaycan şehirlerinde bulunuyorum ve burada ki insanların görüşleri bunlar.  Tahran ile başlayarak Fars şehirlerinde aynı şeylerin düşünülüp düşünülmediğini görecem. Onlara göre çok farketmeyecek, orada da insanlar aynı şeylerden şikayetçi.

Geç saat olduğundan dolayı beni davetlisi olduğum Maryem’in evine gitmeyip geceyi Faik abi’lere takılıp bir hostel aramakla geçirecem diye düşünüyordum ancak son dakika değişikliğiyle tren’de arkadaş olduğum İskoçya’lı Ian ve Norveç’li 4lüyle daha önceden belirledikleri hostele gitmeye karar verdim. 11’de olmayı beklerken saat yaklaşık gece 1 de Tahran’a vardık. Çocuklarla toparlandık, Faik abilere veda ettim ve en kritik olaylardan biri olan taksi tutma muhabbetine giriştik. Kapıda bizim apaçilerin aynı modeli bir eleman “very great hotel! Very cheap taxi!” diye bize seslendi. O saatte başka şansımız olmadığından tabi mecbur gittik. Toplam 6 kişiyiz ve 3er 3er iki taksi tutacaz. Taksi başına 6$’a anlaştık. Adam başı 2$ düşecek, çok fazla pazarlık yapacak gücümüz de yoktu ve çok da birşey değildi zaten. Atladık ve gece bomboş olan trafikte iki taksinin birbiriyle yarışmasına, 70le giderken arabalar arası sigara ve çakmak alışverişi yapılışına şahit olduk. Şahsen beni çok heyecanlandırmadı ama diğer elemanlar baya bi zıvanadan çıkmış ve keyiften 4 köşe olmuşlardı bile. Hostel’e vardığımızda 6$ karşılığı olan 150.000 Riyal’i verdiğimde tabiki beğenmedi ve parayı bana geri verdi. Bende parayı alıp cebime koydum ve teşekkür edip çocukları toplayıp hostele soktum. Peşimden geldiler ve iki araba için 15$ istediklerini söylediler. Diğer elemanlardan da 6$ karşılığı Riyal’i alıp 300.000RYL’i kendilerine takdim ettim. İngilizce bilmediğinden hosteldeki çocuk aracılığıyla bizden daha fazla para koparmaya çalışıyodu. Hosteldeki elemanla konuşurken ben bizimkilere asla masaya koyduğu paraya dokunmamalarını ve hiçbir şekilde tek kuruş fazla verilmeyeceğini tembihledim. Avrupalı bebeler, sözümü dinlediler. Yaklaşık yarım saat boyunca dil döken apaçi en sonunda parayı masaya koyup son sözünü söyler gibi birşeyler yaptı. Biz de kitaplarımızı çıkarıp okumaya ve muhabbet etmeye başladık ve sonrasında pes edip gitti :) Bebeler ilk pazarlık dersini almış oldular…

Vardığımız hostelde ne rezervasyon nede boş oda vardı. Norveç’li ekibin elebaşını alıp gece Tahran sokaklarında boş bir hostel aramaya başladık. Fazla geçmeden bir tane bulduk ve yerleştik. İçerideki eleman kapıyı çaldığımızda uyuyordu, kapıyı tıklatınca uyandı gözleri faltaşı gibi açılmış ve bize bakıyordu ama halen uyanmıyordu garip bir şekilde. Sonra tekrar uykuya daldı, tekrar gürültü yaptık ve uyandı sonunda. Odalarımızı gösterdikten sonra yanına tekrar gidip internet şifresini alacaktım fakat çoktan uyumuştu, ben de şifreyi kırmak zorunda kaldım (çok hackervari konuştum ama cidden atla deve bi olay değil). Herneyse, 2,5 günlük tren yolculuğu ve apaçi taksicilerin ardından artık uyuyabiliriz sanırım.

Yarın Maryem’in evine geçiyorum.
Görüşürüz!

Gökhan
=)(=

 

2 Responses

  1. Berber Kenan

    Yazılara aynen devam ama tabii bir de bunların özetini döndüğünde senden dinlemekte isteriz. Yamuk yapan olursa Mustafa’nın fotosunu göster :)

    Yanıtla
  2. Arzu Şentürk

    Gökhan, çok güzel, ilgiyle takip edecem. (Bütün hesaplarımdan:)) Hadi iyi gezmeler görmeler sana.

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.