İnternet bulmak çok kolay değil, bulduğun zamanda uygulanan sansürler sebebiyle çoğu zaman proxy kullanmak zorunda kalıyorum ve zaten yavaş olan internet iyice yavaşlıyor. Kaldığım evdeki internet 1gb limitli ve geldiğim gün malesef bitti, dolayısıyla siteyi güncellemem zor oluyor.

Sabah kalkıp bir şehir merkezine yürüyeyim dedim ve ev sahiplerim Meysam ve Ahmed’den İsfahan haritasını alıp gasyesilçıktım. Hemen yakınımızda bulunan benzin istasyonunda deli kuyruk var. Son zamanlarda zam gelmiş ve 3 katına çıkan benzin fiyatına rağmen insanlar arabayla dolaşmaktan pek vazgeçmiyor. Bu arada zam gelmiş hali bizden yine 3-4 kat ucuz. Kaldığım yer şehir merkezinin biraz dışında ve yürüyerek yaklaşık 40dk’da merkeze ulaştım. Hava şahane, tam benlik. Sıcak zaten değil tabiki ama dondurucu bir soğuk da yok, tam yürümelik. Tehran’dan sonra burası baya yeşil geliyor gözüme. Tüm caddelerde ağaçlar var ve muhtemelen baharda gelmiş olsaydım şahane olurdu. Buranın en ikon yerlerinden biri olan 33 kemerli köprüye ulaştım. Eskiden altından akan koca nehir şu anda kurumuş durumda ve artık insanlar dolaşıyor üzerinde. Araştırmadım ama köprü yapımında tuğlaları birbirlerine yapıştırmak için yumurtanın beyazını katık maddesi olarak kullanmışlar diye duydum. Güzel bir köprü ve hem üstten hem altından geçebiliyoruz. Genelde alt geçit içinde bağırınca hafif bir yankı yaptığından dolayı insanlar ya bağırıyor ya şarkı söylüyor. Yada seslerinin güzel olduklarını düşünüyorlar bir şekilde, keşke Farsça bilsem de anlatsam olmadığını :) Köprünün oralarda dolanırken Hussein arıyor ve “Akşama maç var, oynar mısın?” diyor. Oha! Ayakkabım yok diyorum, ayarlarız diyor. Üstüm yok diyorum, buluruz diyor. Maçtan sonra çıktığımda eve dönüşüm zor olur diyorum, biz bırakırız yada bizle kalırsın diyor. Ben bu Hussein’i başbakan yapmak istiyorum, adamda her türlü çözüm var!

kurak 33 kemer ust taraf Alt gecit

3 saat kadar vaktim var, daha da merkeze Imam Humeyni meydanına gideyim madem. Oralarda takılırım sonra zaten gelip beni alacaklar yakın bir yerlerden. Humeyni meydanı baya büyük ve güzel. Aileler gelip çimlerde çekirdek çitliyor, meydanın çevresinde faytonlar turluyor (ama pek hoşuma gitmiyor, atların halen bu şekilde kullanılması canımı sıkıyor şahsen), meydan’ı çevreleyen taş örme bölge ise tamamen bizdeki kapalı çarşının aynısı. İçeride bir sürü dükkan var, ilgimi çekmiyor haliyle. Dolaşırken bir amca tişört satmaya çalışıyor bana, yok param yok diyince peki tamam teşekkürler diyip gidiyor. Hiç ısrar etmedi hayret diyorum. Sonra bir ses duyuyorum uzaktan… Gohan! Gohan! Beyefendi! Arkamı dönüyorum ve trende ki Bob Marley abimiz ve yanında yine trendeki Alman hatun :) İran küçükmüş meğerse. Yanlarında değişik gözlüklü bir kız, Pegah, benimle Türkçe konuşmaya başlıyor. Nerelerdesin, ne yaptın, trenden sonra göremedik seni hiç. Nasıl geçti falan filan, Hindistan’a aldın mı biletini vs. öyle böyle konuşuyoruz ama anlamadığım tek küçük bir detay var o da bu kızın kim olduğu… Hiçbir fikrim yok, daha önce gördüm de unuttum desem imkansız çünkü henüz kimse benimle Türkçe konuşmamıştı. Konuşsa hatırlardım heralde. Sanki tüm tren boyunca beraber gelmişiz gibi bişeler anlattı konuştu bende bozuntuya vermedim. Ama halen hatırlayabilmiş değilim, kimdi lan o?

pazar meydan

Ardından her halinden turistleri soymaya çalıştığı belli olan biri yanıma yaklaşıp, helooo welcome! Where are you from, Spain? diyor. Hayır, daha doğuya git diyorum, Polonya diyor. Yuh! Destekli salla bari. Tipimde nasıl bir Polonya’lı gördüyse artık. Ardından biraz muhabbet vs. beni “uçan halı” sattıkları dükkanına davet ediyor çay için. Diyorum ben Türk’üm, bana bu halı numaraları sökmez haberin olsun. Yok diyor, sadece çay için. Ok diyorum, çay içiyoruz muhabbet ediyoruz ve gerçekten bana hiçbirşey satmaya da çalışmıyor. Yine ön yargımın kurbanı olduğum için utanıyorum kendimden ve itiraf ediyorum. O da biz de turistlere bunları satarak para kazanıyoruz ama sizdeki gibi ısrar ve zorlama asla yok diyor. Gerçekten de öyle, içeri turistler geliyor bakıyorlar, normal bir şekilde ilgileniyorlar çay ikram ediyorlar ve turistler birşey almasalar da el sallayıp gönderiyorlar. Couchsurfing muhabbetini yapıyoruz, meğersem o da bir couchsurfingciymiş. Hatta daha 2 gün önce Polonya’lı bir çocuk bende kalıyordu dedi. Heh kesin ismi Adam’dır dedim. Şaşırıp kaldı nerden biliyorum diye? Dedim ben dün onunla aynı evde kalıyodum. Sonradan da anlaşılıyor ki şu anda kaldığım Ahmed, bu adamın yakın arkadaşıymış ve Polonya’lıyı da ona bu yönlendirmiş. Güzel tesadüf :)

Teşekkür edip kalkıyorum ve çocuklarla buluşacağımız yere doğru ilerliyorum ve ardından şu ana kadar geçirdiğim en güzel akşam başlıyor. Trafik yoğun olduğundan yolda durma şansları pek yok o yüzden yol üzerinde beklememi söylüyorlar. Ardından camdan çıkmış 3 kafa bana bağırıyor koş koş diye. Arabaya paralel koşarken kapıyı açıyorlar ve bende içine atlıyorum. Tamam filmlerdeki kadar hızlı değildi ama yine de fena sayılmazdı :) Hussein’in arkadaşları Ali ve Beyrouz ile tanışıyorum. Hemen kültürel konulara girip öğrendiğim tüm Persçe küfürleri söylemeye başlıyorum ve gülmekten yarılıyorlar. Yenilerini öğretiyolar, karşılıklı güzel bir bilgi alışverişimiz oluyor, daha aydınlanıyorum. futsalhazirlikArdından maçta giyeceğim ayakkabıları deniyorum, cuk oturuyor, süper!. Futbol topuna bakıyorum, bizim oynadıklarımıza nazaran çok daha ağır ve fazla sekmeyen bir top. Bu nası bişe diye incelerken soruyorum kaçarlıktan olacak maç, saha büyük mü vs. Ve anlıyorum ki maç halı saha değil, Futsal oynayacaz. Futsal, yani kısaca salon futbolu. Brezilya’da oldukça yaygın olan bu oyun burda da bolca oynanıyor. Fizik, hız ve uzun top atma gibi alışık olduğum stillere nazaran çok daha tekniğe dayalı bir oyun. Salona gidiyoruz ve ortam güzel, 90dk lık bir maç beni bekliyor. Bu arada ev sahibim olan çocuk mesaj atıyor ve bu akşam için evi boşaltmamız gerekiyor çünkü arkadaşlarından biri bir kızla gelecekmiş eve :) Yaptıkları anlaşmaya göre evde kimse kalmayacak ve herkes yatacak başka bir yer bulacak ve benden bu akşam için hostelde kalmamı rica ediyor, kalamazsam da ailesinin evinde misafir edebileceğini söylüyor. Ardından başbakan adayım Hussein, “hallederiz sıkıntı yok şşş” şeklinde kendinden emin bir tavır koyuyor. Daha fazla düşünmeme gerek kalmadı, hallederiz derse halleder.

Güzel bir maç oluyor, 1 gol birkaç asistle oynuyorum. Rakibin kilo ortalaması 55 bizimki 90 civarıydı. Hafif kevgir olduk ama yine de eğlenceliydi. Maç çıkışı harala gürele şekilde benim nerede kalacağımı konuşmaya başlıyorlar ve killer10dk sonra bir planla geliyorlar. Plana göre burdan çıkıp her zaman yemek yedikleri “Reisi” diye bir yere gidip yemeklerimizi alıp  ardından Ali’nin evine gidip yiyelim ve akabinde bir başka arkadaşından Poker pullarını alıp okudukları üniversite’nin yurduna beni gizlice sokup geceyi orada sabaha kadar poker oynayarak geçirmeyi teklif ediyolar. Ben de iyice İsfahan’a yerleşmeyi düşündüğümü söylüyorum. Gayet mutlu olup ve ciddiye alıp bana ev fiyatlarından bahsetmeye başlıyorlar. Yemekleri alıyoruz, diğer yeni çocuklarla kaynaşıyorum. Beyrouz inanılmaz güleç bir mizaca sahip, sevimli bir herif.  Kürt ve çat pat İngilizce konuşabiliyor. Ali ise şarkı sözü yazarı ve birçok şarkıya sahip. Her İran’lı  gibi o da bir Hafız aşığı. Hepsi Isfahan Üniversitesinde yazılım mühendisliği okuyor.

Poker pulları bende, çantama saklamamı ve güvenlikten geçerken tek kelime etmemem tembihleniyor. İlk güvenlik bahçe girişinde, Ali ve diğerleri güvenliğe hal hatır sorarken biz de yanlarından çaktırmadan sızıyoruz. İlk etabı elemanlarpokerhallettik… İkinci etap yurt girişinde ki güvenlik, normalde orada olmazdı ama bugün şansımıza oradaymış. Aynı taktiği uyguluyoruz ve içeri girer girmez bayağı bir gürültü çıkartarak güvenliği selamlıyorlar bende aralarında kaynayıp içeri girmeyi başarıyorum. Öğrenciler 4 kişilik odalarda kalıyorlar ve gayet sıcak bir ortamları var. Hemen kartlar hazırlanıyor ve oyun başlıyor. 4’e kadar oynuyoruz, normalde gerçek parayla oynuyorlar(ufak miktarlarda) ama benim durumumu bildiklerinden bu seferlik parasız oynuyoruz. Elemanalar pokerde bayağı iyiler bu arada. Hussein’in dediğine göre parasının yarısı kumara gidiyor :)

Kendimden 10 yaş küçük adamlarla girdiğim tüm yarışları kaybetmiş durumdayım :) Onlar sabaha kadar poker’e devam edecekler ben ise yorgun düşüyorum ve ranza’nın alt katını bana veriyorlar ve bu yazıları yazdıktan sonra sızıyorum.

Gökhan
=)(=

 

2 Responses

  1. Kemal Kaya

    İran’da herkes couchsurfer be abi. Hem hoş misafirperver hem hoş sohbetler. Halı satanı nile böylese gerisini tahmin etmek kolay. Önyargıların yıkıldığı yer İran.

    Bir de Couchsurferlerin hepsi birbirini tanıyor. Bir şehirden diğerine giderken yerini ayarlat öyle git bro. CS’nin dandik sitesinde arama yapmana gerek yok :) Tavsiye.

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.