Kuala Lumpur’a gelmeden önce herkesden aynı şeyi duymuştum. “Orası Asya şehri gibi değil”, “Klasik bir Avrupa şehri gibi” gibi şeyleri mutlaka sizde duymuşunuzdur yada giderseniz araştırınca duyacaksınız. Bu sözlerin doğru tarafı şehir merkezine gittiğiniz zaman göreceğiniz devasa yapıların benzerlerinin Avrupa’da bile zor bulunuyor olması. Ancak gerçekten sadece bundan ibaret bu abartılı kısım. Fazla değil, metroyla 2-3 durak uzağa gittiğiniz zaman klasik bir Asya metropolüne dönüş yapıyorsunuz. Bunu kötü anlamda söylemiyorum tabiki, genel olarak güzel bir yer ve tabiki beni asıl ilgilendiren insanlar konusunda Malezya şu ana kadar bir kaç istisna dışında beni fazlasıyla tatmin etti. İngilizce burada anadilden farksız. Genç yaşlı herkes gayet iyi İngilizce konuşabiliyor.

KLCC

Şehir merkezi gerçekten çok kalabalık, devasa binalar arasına sıkışmış bize göre yine oldukça büyük sayılabilecek alışveriş merkezleri ve restoranlar kaplamış her yeri. Buna rağmen bizdekinin aksine burada yeşil çevre’ye oldukça özen gösteriliyor. Pek doğası korunmamış gibi gözükse de yeşil parklar ve ağaçlandırılmış alanların sayısı azımsanacak kadar değil. Ayrıca Petronas kulelerini en iyi görebileceğiniz yer SkyBar adındaki tam karşısında bulunan bir cafe. Traders Hotel’e gidip 33. kata çıkıp tüm merkezi tepeden görebilirsiniz. Özellikle gece baya güzel gözüküyor. Bu arada SkyBar ‘da fiyatlar öyle çok uçuk değil. Dışarıdan ücretli gibi görünebilir ancak giriş ücretsiz, otelde kalmanız da gerekmiyor. Bir Heineken bira’nın fiyatı 8 lira. Tabiki dışarıya göre pahalı ancak içeride hem cam kenarında gayet rahat koltuklar, diğer tarafınızda uzunca bir havuz varken bu fiyat çok da abartılacak bir rakam değil bence.

SkyBar

Ucuz alışveriş için China Town’da bulamayacağınız şey yok gibi gözüküyor ve burası da Petaling Street’de yani tam merkezin göbeğinde bulunuyor. Malezya’nın en büyük elektronik çarşısı olan LOW YAT plazaya kendime düzgün bir fotoğraf makinası almak için gittim ancak fiyatlar Türkiye’den pek de ucuz değil. Kamerasız devam ediyorum yolculuğa.

Başlık Kuala Lumpur laneti ancak lanetli olan şehir değil. Buraya gelirken aklımda 1 ay kalmak vardı ve rezervasyonumu da bu yönde yapmıştım. Bu sefer biraz yalnız kalmaya ihtiyacım olduğundan hostel yerine airbnb sitesinden bir evin odasını kiraladım, yapmaz olaydım o hatayı. Seri şekilde tüm aksiliklerin başlangıcı oldu resmen. Açıkçası ev harika gözüküyordu. İçeride kullanabileceğim bir gitar ve piano bile vardı!

IMG_3704

IMG_3694

IMG_3695

Bir İran’lı bir de Malezya’lı kız kalıyor ve tek odaları boş olduğundan orayı da site üzerinden kiralığa çıkartmışlar. Malezya’lı kız Ivy henüz eve gelmemişti ve yapım gereği insanlarla konuşmaya açık biriyim ve geçici ev arkadaşlarımla tanışmaya çalışırken alıştığım İranlı profilinden daha farklı bir profille karşı karşıya kaldım. Ayra, İran’lı olmasına rağmen benim bildiğim o sıcakkanlı Pers insanı gibi değildi pek. Hızlıca bana evi tanıttıktan sonra odasına girip kapısını kilitledi! Şaşırmadım desem yalan olur ancak tabiki ilk aklıma gelen sonuçta evlerine tanımadık biri geliyor ve hiç bir şekilde kim olduğuna emin olamazsın, bilemezsin vs. Hak veriyorum, üstüne üstlük evde olsalar dahi kapıya vurdukları 3 farklı kilit de korkularını anlamama yardım etti pek tabiki. Ben de baskı kurmak istemedim tabiki ve kendi odama çekildim. Evin en sevdiğim tarafı da zaten odam oldu. Hem tepede pervanem, hem klimam ve hem de kendime özel banyom vardı. Yatak da gayet şık ve rahat gözüküyordu. İnternetim de olduğuna göre yalnız kalıp dizi ve film izleyip hiç bir şey yapmadan kafamın içindeki sesleri susturmam için tüm şartlar sağlanmıştı.

Bir akşam Gezen Kelebek Ufuk ile buluşmaya karar veriyoruz, madem o da burdaymış neden görüşmüyoruz sonuçta. Biraz geciktiğimden taksi ile gideyim diyorum. Burada da taksiler çok aşırı pahalı sayılmaz. Bangkok kadar ucuz olamaz tabiki ama yaklaşık 20 dakikalık bir yolculuk için ödediğim para 9 lira. Taksicinin neredeyse kusursuz bir İngilizcesi ve biraz daha şekilsiz bir Ayhan Işık bıyığı var. Kendisi Hintli olduğu için değişik bir isme sahip, normal duyduğum isimler gibi değil o yüzden ona kısaca Ayhan abi diyorum. Çok hızlı bir şekilde sohbete dalıyoruz. 4 göbektir Malezya’da yaşıyor ve hiç daha Hindistan’a gitmemiş bile. Eskiden banka’da çalışırken işten çıkartılmış ve 1 aydır taksicilik yapıyor. Beni taksisine alma sebebi de sanırım bu tecrübesizliğinden kaynaklanıyor. Bunu söylüyorum çünkü burada taksiler bildiğin Amerikan filmlerindeki “taxiii!” diye bağırdığında sebepsiz yere boş olmasına rağmen benzin yakmak çok hoşuna gittiği için durmak istemediğini düşündüğüm taksicilerle dolu. Bazılarını da durdurmayı başarsan da gideceği yeri beğenmiyorlar yada taksimetre açmak istemiyorlar… Her yerde aynı mevzu zaten.Bu arada belirtmeden geçmek istemiyorum, her gün bazı hatlarda bedava taşıma yapan otobüsler de mevcut. Yerel birine sorsanız zaten hangisi olduğunu hemen söyler.

IMG_3632

Ayhan abi’ye soruyorum, “abi hayatında geçmişe dönüp bişeyi değiştirmek isteseydin neyi değiştirirdin?” diye. Beklemediği bir soru oldu ki baya bi dalıyor birden, ufak tefek bişeyler kekeliyor. “Çok derin bir soru” diyip gülüyor. Biraz gözleri dolunca cevap vermek zorunda olmadığını söylüyorum. “Eski karıma daha iyi davranırdım” diyor ve “Hayatımdan çıkıp giden bazı insanların gitmesine izin vermezdim” diye ekliyor. Gerçekten iğneyi çok derine batırmışım, daha fazla ileri gitmiyorum. Zaten neredeyse geldik, güzel sohbet ve beni taksiye alma nezaketini gösterdiği için teşekkür edip iniyorum.

IMG_3626

SkyBar’da buluşuyoruz ve kendisini kulelere karşı uyur vaziyette yakalıyorum. Tabiki saniyesinde kaynaşıyoruz ve eğlenceli bir sohbet başlıyor. Akşama kadar odur budur muhabbet edip zamanın nasıl geçtiğini unutuyoruz. Gönül isterdi ki daha uzun sürseydi ancak kendisinin KL ‘da ki süresi de bir kelebek ömrü kadarmış. Ne yapalım başka bir yerde artık :)

Ne olduysa ertesi sabah oldu. Güzel bir piano sesine uyandım, içeri gittiğimde Ayra piano’nun başına oturmuş çalıyordu, ben de çayımı alıp onu dinlemeye başladım ancak beni görür görmez çalmayı durdurdu, piano’yu kapattı ve direk odasına kapandı! Odadan çıkmamam mı gerekiyordu acaba hiç? Neyse anlaşıldı, pek yüz göz olmayacaz. Problem değil. Çıkıp alışveriş merkezine gittim, burada kalacağım süre içinde evde yemek yiyeceğimden meyve sebze bişeler alayım dedim. Saçma sapan pahalı fiyatlar, bir paket makarna 2,5 lira! Lan istanbulda 1 liranın altına alıyorum alıyorum bu ne? Yaklaşık 50 liralık alışveriş yapıyorum, uzun bir süre idare eder beni sanırım. Eve geliyorum, yemek pişiricem ama tüp boş, ocak yanmıyor. Ev sahibemiz bir kaç gün içinde geleceğini söylüyor. Ben de şimdilik ekmek, mayonez ve peynirle idare ediyorum. 2 gün bunlar dışında çok fazla bir şey yemeyince haliyle benim gümrükte problemler çıktı, baya ciddi problemdi aslında ancak konu çok eğlenceli bir yere gitmeyeceğinden detaylandırmıyorum. Duş almak istiyorum ancak elektrikli kombi durmadan sigortayı attırıp duruyor. Soğuk duş da alabilirim problem değil fakat malum sebeplerden dolayı sıcak suya da ihtiyacım var. Tüpçü geliyor, şu tüpün üstüne takılan zımbırtının bozuk olduğunu onu değiştirdiğini söylüyor ve para istiyor değişim + işçilik için. Ayra deliye dönüyor ve adamla kavga etmeye başlıyor. Aradan çok vakit geçmeden iş polislik oluyor…Ayra hırsızlık(tüpün üstündeki eski bozuk zımbırtıyı aldığı için) ve dolandırıcılık(ona sormadan değişim yaptığı ve para istediği için) suçundan şikayetçi oluyor. Araya site güvenliği vs. bir sürü insan girip çıkıyor. Ben odama kapanıp bulamadığım huzuru açıp film izleyerek bulmaya çalışıyorum. Yemeğimi suyumu hazırlayıp yatağa uzanıyorum ve evet, yatak çöküyor. Altındaki iskelet bazaya tam oturmadığından normal tabiki. Buna hızlı bir çözüm getiremeyeceklerinden neyse diyorum, dikkatli yatmaya çalışırım artık. Bu arada bağırsakları rahatlatmak için bol yoğurt ve havuç yiyorum. Kafamda zaten kendi hayatımı sorguladığım milyon tane soru varken bir de bunlar çıktı. Neyse, en azından internetten radyo dinleme gibi bir keyfim var! Derken… İnternette saçma sapan bir yavaşlama, facebook bile açılmıyor o derece. Soruyorum problem nedir diye,” ya kotası bitmiş olabilir, o zaman hız çok düşüyor…”. Buraya gelmeden önce özellikle internet’in iyi ve limitsiz olmasını istemiştim ancak yok. Ordan da patladık. Ivy’i arayıp internete ihtiyacım olduğunu ve bunu mailde de belirttiğimi söylüyorum. Halledeceğini söylüyor, telefon edip yeni bir üyelik açıyor ve muhteşem çözüm. “1gb satın aldım ancak lütfen youtube falan izlemeyelim”. Daha fazla kalabileceğimi sanmıyorum ve ayrılmak istiyorum. Toplamda yaklaşık 10 gün kadar kaldım burda ve Ivy’e 15 günün ücretini al, kalan 15 günü iade et diyorum. Hiç oralı değil, yanaşmıyor bile. Airbnb üzerinden ödeme yaptığım için ne kadar çirkefleşirsem çirkefleşeyim bir şey değişmeyecek. Site yönetimine yazdım bakalım belki bişeyler çıkar ordan.

Yol boyunca insanın başına türlü türlü şeyler gelir ancak bütün bunlar normal bir zamanda başıma gelmiş olsaydı çok da umrumda olmazdı açıkçası fakat sinir katsayımın hayli yüksek olduğu ve kafamda tilkilerin cirit attığı bir döneme denk gelmiş olması kötü bir karışım oldu.

Hemen workaway’den başka bir yer bakıyorum. Acilen burdan uzaklaşmam, başka bir yere gitmem lazım. Etrafımda daha pozitif insanlar ve pozitif bir ortam olursa sanırım ben de daha iyi hissederim. Burası alabildiğine negatif! Ipoh diye daha önce duymadığım bir yerde bir ilan görüyorum. Genel ev işlerinde yardımcı aranıyor. Çok fazla beklenen bir şey yok, sadece evin derlenip toparlanması vs. vs. Hem de Penang’da gitmek isteyip de gidemediğim Cameron Highlands’e oldukça yakın bir yerde olduğundan başvuruyorum ve bir kaç saat içinde kabul cevabım geliyor. Bu aralar aldığım tek güzel haber bu olduğundan en azından içim biraz rahatlıyor. Hemen tren bileti işini ayarlayıp eşyalarımı topluyorum ve Ivy’e ayrılacağımı söylüyorum. Yalandan bir üzülme numarası yapıyor ama yiyecek değilim, şahsen ben olsam biraz utanır en azından kalmadığı günlerin parasını iade ederdim ama yok.

Sabah oluyor, hazırlanıyorum. Ev sahipleri kalkmış ancak odalarından çıkıp bana güle güle bile dememek için kapılarını kapatmışlar. Şu ana kadar tanıştığım en vurdumduymaz ve garip tipler. Normalde aldığım erzakların bir kısmını onlara bırakmayı planlıyodum ancak iyilik yap iyilik bul felsefesi burada geçerli olmadığından ne varsa bana ait toparlayıp çıkıyorum… Ipoh’da görüşmek üzere!

 

2 Responses

  1. çağrı öz.

    Ruhsuz insanlar her yerde ruhsuz işte. Dünyanın neresi olduğunun bi önemi yok demek ki. :) Geçmiş olsun! Bundan sonrası için günler iyi gelsin, diyeyim.

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.