Mashad tartışmasız İran’ın en kutsal kenti. Açıkçası gelirken kafamda bir sürü soru vardı bu yüzden. Her kime söylediysem herkes en kutsal kent, en dindar bölge vs. diyip duruyodu. Dedim acaba baskının en yoğun olduğu bölgeye mi gidiyorum ve mollalardan başka birşey göremeyecek miyim acaba diye düşünüyordum ki bu düşüncemin paramparça olması fazla vakit almadı.

Mehrdad sağolsun özellikle sadece onda kalmam ve başka hiçbir evde kalmamam konusunda beni baya bi sıkıştırdı ve söz verdirtti. Yaklaşık 8 gün burada kalacağımdan dolayı biraz rahatsız olmadım değil çünkü tüm ailesi burada kalıyor ve aşırı derecede iyi niyetli olduklarından ve sürekli olarak her saniye benim rahatımı düşündüklerinden dolayı biraz baskı altında hissediyorum.

Mehrdad ile olan tanışıklığımız 2010’a dayanıyor. İstanbul’a her yaz birkaç günlüğüne geliyor ve bende kalıyordu. Burada İngilizce öğretmenliği yapıyor ve her normal İran’lı gibi o da kısıtlamalardan şikayetçi. Başka bir ülkede iş bulmak istiyor ve Asya’da olan İngilizce öğretmeni açığından bahsettiğimde gayet mutlu oldu. Bakması ve araştırması gereken websitelerini verince en azından ufak bir umut doğmuş oldu kendisine. 50 yaşında, boşanmış ve 14 yaşında bir kızı var. Burada çok ileri görüşlü olmak ve islam kurallarına uymak arasında gidip geliyor anladığım kadarıyla. Ne orası ne burası, bir türlü örf ve adetlerden kopamıyor ama diğer taraftan da bu sıkıcı rejimden kurtulmak istiyor.

İran’da insanlar sürekli olarak Türkiye ile kıyaslıyolar kendilerini, orda böyle yapılıyor mu, burdaki gibi sıkıntı var mı vs. diye. Genel olarak herşeyin güllük gülistanlık olduğunu düşünüyorlar İstanbul’da ve orada yaşamak istiyorlar. Ancak ne zaman ki yaşamak için gerekli olan minimum para miktarından, kira’dan ve giderlerden bahsedince hepsinin gözünün feri kaçıyor. Özellikle benzin ve doğalgaz fiyatları pek inanabilecekleri seviyelerde değil. En çok yakındığı şey ise, ellerinde çok büyük kaynaklarda gaz ve petrol olmasına rağmen ve bu zenginlikten zerre kadar pay alamıyor olmaları. Vergiler çok yüksek ve sürekli olarak da artmaya devam ediyor. Şu sıralar yeni bir benzin zammı kapıda ve herkes sıkıntılı bir şekilde onu bekliyor.

Mashad’de hayat oldukça üst seviyelerde gibi gözüküyor ama tabi bu orta direkler için geçerli değil. Şu anda burada inanılmaz bir yapılanma var ve aklıma Dubai’nin 90’larda ki haliyle şu anki hali arasındaki fark geliyor. Dev alışveriş merkezleri, spor kompleksleri, modern tasarımlı binalar yapım aşamasında ve diğer hiçbir şehirde görmediğim kadar zengin duruyor. Bunun sebebi ise Arap turistlerin Imam Reza türbesini görmek için buraya yoğun bir şekilde akın ediyor olması. Bunu anlamak çok zor değil, kısaca PARA > DİN .

Dükkanlarda satılan elbiseler, eşyalar ve hemen hemen tüm yaşam batıya çok benziyor ve tahmin edileceği üzere bunlar aşırı pahalı fiyatlardan satılıyor. Hatta şöyle ki İmam Reza türbesinin bir bölümünde mezarlık bulunuyor ve eğer bu mezarlığa gömülmek istiyorsanız ölmeden birkaç yıl önce rezervasyon yaptırmanız gerekiyor. Fiyatlar ise oldukça makul ve güzel olanaklar sunuluyor. Mesela tek bir mezar 3 katlı olarak inşa ediliyor ve dibine indikçe fiyat’da değişiyor. Burada yatmak isteyen bir meftanın kefeninin cebinden çıkacak para ortalama 30.000$ kadar. Bu standart ücret ve belirtmekte fayda görüyorum, bu parayı verince mezarı satın almamış, 30 yıllığına kiralamış oluyorsunuz. 30 yıl sonunda isterseniz seni çok seven çocukların varsa düşünmeden bir 30.000$ daha bayılıp huzur içinde  yatmana devam edebilirsin.

Kısaca görüleceği üzerine din üzerinden deli bir para sömürüsü var ve sömürülen kısım ekseriyetle Araplar. Mehrdad ve kardeşi beni bu arapların takıldığı mekanlara götürüyor ve müze gezer gibi geziyoruz. Pek ahım şahım bir tarafı yok ancak 4 bardak çay 300$’a satılıyor.

Meşhur İmam Reza türbesi’ne gidiyoruz ve inanılmaz bir kalabalık var. Şansıma bugün hac günü olduğu için ülkenin her yanından akın ediliyor. Yabancılara oldukça yüksek fiyata satılan biletlerden tipim gereği yırtıyorum ve normal biletle giriş yapıyorum. Girişte üstümü ararken fotoğraf makinasını gören abi birşeyler söyleme başlıyor ve biletten dolayı enselendik diye düşünüyorum ancak söylediği cümle içinden “dürbün” ve “emanet” kelimelerini seçmeyi başarıyor ve hafif sinirlenmiş gibi yaparak fotoğraf makinasını bırakmak üzere emanetin yolunu tutuyorum :)

Imam Rezaİçerisi olağanüstü büyük bir yer ve hemen hemen her tarafında altın kaplamalar var. Hatta kapılardan birinin üzerinde sadece 240kg altın kaplama bulunuyor. Altın kaplama kubbeler, tavanlar ve daha birçok şey. Türk olarak ilk aklıma gelen şey zaten bunları satsak kaç para eder düşüncesiydi ama o kadar fazla varki artık ilkokul 1’den terk olan matematiğimin arıza vermesi fazla vakit almıyor. Devasa bir müzeye de sahip ve müze tüm İran’da ki tartışmasız en iyi müze. Para koleksiyonlarından savaş araçlarına, astronomiden deniz canlılarına kadar her türden koleksiyon var. Bu arada Kuran’ın orjinali de yine burada bulunuyor ama her ne sebeple olursa olsun müzeler pek ilgimi çekmediğinden çok fazla kalmıyorum içeride.

Çıkmadan önce yaklaşık 40bin metrekare büyüklüğündeki mekanın alt katındaki ibadethaneden geçiyoruz. Tüm duvarlar küçük parça aynalarla kaplanmış ve bu aynaların her biri tek tek yerleştirilmiş. Neden böyle gereksiz bir uğrata bulunulmuş bilmiyorum açıkçası ama baya bi zaman ve emek harcanmış. İçeride insanlar dua ediyor, oturuyor ve Kuran okuyor.

Şehir merkezinden çıkıp biraz daha dışarılara doğru yol alıyoruz. Şehrin çok dışında ve etrafında hiçbirşey olmayan yerlerde tek tük villalar gözüme çarpıyor. Ve cidden öyle ufak tefek değil, bildiğin havuzlu dubleks süper lüks görünen villalar. Gitmek istesen yol bile yok o derece! Az çok tahmin edebiliyorum tabi bu villaların ne olduğunu. Zengin abiler şehrin ortasında yapamayacakları şeyleri muhtemelen burada kendilerine özel ve rahatsız edilemeyecekleri yerlerde yapıyorlar diye tahmin ediyorum. E mantıklı tabi… Para var huzur var, değil mi?

Daha önceki yazımda belirttiğim gibi çalışma saatlerinden dolayı evdeki yaşam çok aktif değil. Her evde aynı değildir tabi ama özellikle bu evde canlı olmasına pek imkan yok. İnanılmaz samimi ve iyi bir ortam var o ayrı. Hatta beni rahatsız eden konulardan biri de onlar kadar iyi olamıyor olmam. Hiçbirşey yapmama izin verilmiyor. Normalde gittiğim yerlerde ya ufak da olsa mutfak alışverişine yardım eder, bulaşıkları yıkar veya genel olarak yapılması gereken şeylere yardımcı olurum ama bu evde gerçekten imkansız. Sabahları erken kalkmaya çalışıyorum, sırf Mehrdad’ın babası kapımı çalıp bana tepside çay ve kahvaltı getirmesin diye. Hastalığından dolayı doğru düzgün yürüyemiyor bile ama yüzünden o gülümseme hiç eksik olmuyor ve sürekli birşeyler yapmak istiyor benim için. Mehrdad’a başka bir yerde de kalmayı düşündüğümü söylediğimde buna en fazla karşı çıkan da babası olmuş. Zamanında ben ona yardım ettiğim için şu anda burda bulunuyor olmam onlar için bunun karşılığını vermek için bir fırsat gibi. Tek tük İngilizce kelime biliyor ben de bi o kadar Persçe, ancak anlaşmakta pek zorluk çekmiyoruz.

Bugün ufaklıklarla doldu burası. Mehrdad’ın yeğenleri. Cuma günleri genelde tüm ailenin toplandığı ve birlikte yemek yediği gün. Ben de aralarına katılıyorum ve önceki gün yediğim nefis İran Spagettisi’nin ardından bugün daha önce Tehran’da yediğim “dizi” yada bir diğer adıyla “abguş” geliyor önüme. Kilo almaya devam, durmadan…

1 Yorum

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.