Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’a 3. kez gelişim olduğundan neredeyse evimdeymişim gibi rahatım. Bali adasında farkına varmadan bütçemizin biraz üzerine çıkınca burda artık bir duralım sakinleşelim biraz para biriktirelim dedik ve 10 yıllık dostum Couchsurfing’e başvurduk. Couchsurfing nedir diyenler google’da “couchsurfing nedir?” diye aratırlarsa bir çok blogda ne olduğu hakkında detaylı bilgiler bulabilir. Ama şimdi özet geçmek gerekirse seni evinde ücretsiz misafir edebilecek insanların toplandığı bir platform. Ben şu ana kadar Kadıköy’de 100’den fazla kişiyi misafir ettim ve hepsiyle de ayrı güzel anılarım oldu. Aynı şekilde 15-20 kere de Avrupa’da bir çok ülkede, İran’da ve Tunus’da misafir edildim.

Kuala Lumpur’a gelmeden önce Couchsurfing’de “Public Trip” yaptım. Bu da şu anlama geliyor; siteyi kullanan o bölgenin insanları benim o şehirde olacağım tarihleri görebiliyor ve isterlerse beni davet edebiliyorlar. Avrupa’da veya ülkemizde şayet bir kadın değilseniz çok da işe yarayan bir durum değil ama ne olacak deneyelim dedim, elime yapışmaz. Vay arkadaş! 3-4 günde neredeyse 10 davet aldım! Topu toplu kalacağımız en fazla 1 hafta zaten, aralarından 2 kişiyi seçip diğerlerine umarım başka bir zaman demek zorunda kaldım. Hem şaşırdım hem sevindim bu duruma, en azından Malezya’da kalacak yere bir para ödememiş olmanın yanında bir de orada yaşayan birilerinin yanına yoldaş olacaktık :)

 

İlk durağımız hayatında ilk defa Couchsurfing yapacak olan Wann’ın evi. Merkezden baya bir uzakta oluşu ilk bakışta biraz sıkıntı gibi gözükse de aslında gerçekten yerel yaşamı tanımak için güzel bir fırsat. Gecenin köründe evine geleceğimiz için biraz rahatsız hissediyorum kendimi ancak kendisi “sabaha kadar oturuyorum zaten hacı, rahat ol” dediği için uçaktan indiğimiz gibi taksileri es geçip hemen Uber’imizi kullanıp bir araç çağırıyoruz. Gideceğimiz yerde tren istasyonu yok ve gecenin o saatinde de otobüslerden bir diğerine aktarma yapabilir miyiz bilmiyorum çünkü gece 12:30 gibi seferlerin çok büyük kısmı kalkıyor. Araç geliyor ve eve doğru yola çıkıyoruz. Şoför çocuk araba koltukları kumaşı üreten bir fabrikada mühendis olmasına rağmen yeterince para kazanamadığı için bu şekilde ekstra işlere başlamış. Ok enteresan bir tip, benden neredeyse 5 cm uzun (yaklaşık 1.80), koca siyah çerçeveli gözlükler ve Burcu’dan tahminimce hafif, 40 kilo falan. Rüzgarda uçurtma gibi uçurulabilir öyle değişik bi tip ama sağolsun çok iyi İngilizcesi olmamasına rağmen sürekli muhabbet etti ve Türkiye hakkında sorular sorup durdu. Yaklaşık 1 saate yakın sürdü yol ve gerçekten de çok uzaktaymış yer. 1 saate yakın sürdü ama 110km’den de yavaş gitmiyorduk, gece trafiği bomboştu. Toplamda 60 lira gibi bir para tuttu. Bizim için oldukça fazla ama hem yolun uzaklığı hem de başka şansımız olmayışını hesaba katınca çok da garip sayılmaz. Eve geldik ve Wann bizi kapıda karşıladı :)

 

Eve girdik ve eşyaları odamıza bıraktıktan sonra Wann’ın yanına geldik. Acayip komik bir adam bu :) Dediğim gibi hayatında hiç kimseyi bu şekilde misafir etmemiş ve beni de öylesine davet etmiş. 100’den fazla referansı var nasılsa hiç referansı olmayan birini kabul etmez diyerek göndermiş ve ben kabul edince de panik olmuş ben ne yapacam şimdi diye. Hatta internetten açıp nasıl iyi bir ev sahibi olunur gibi makaleler okumuş, diğer couchsurfing yapan arkadaşlarından fikir almış vs. vs. Zaten biz gelmeden 1 gün önce bana mesaj gönderdiğinde “odanızı temizledim ve kalabileceğiniz şekilde hazırladım, sizleri bekliyor” yazdığından anlamıştım heyecanını :) . Gece saat 2 gibi muhabbet etmeye başladık ve 36 yaşında olmasına rağmen hareketleri o kadar sevecen ve çocuksu ki adamı sevmemek elde değil! Yerde ki armut koltuğun üzerinde kah oturuyor kah yatıyor, ufak tefek komik hikayelerimizi anlattıkça kahkahalardan yerlerde yuvarlanıyordu. Kocaman bir evde tek başına kalıyor, evin içi çok güzel ama 12 yıldır burada yaşadığı ve herhalde biraz sıkılmış olacağından içine pek bakmamış. Burcu’yla birbirimize bakıp, lan burası bizde olsa varya ohoooo neler neler yapmazdık diye hayal kuruyoruz. Muhabbet devam ederken bir şey istediğimizde “aa bi dakka hemen getireyim!” diyip yerinden sıçrıyor ve keklik gibi yan yan seke seke içeri gidiyor aynı şekilde birbirinden değişik sesler çıkarıp geri geliyor ve armut koltuğun üzerine yuvarlanıyordu. Şunları yazarken bile özledim adamı öyle böyle değil :)

11312702_10153334921246894_5669761820768385778_o

O kadar çocuksu görüntüsünün altında inanılmaz başarılı bir adam var. Asıl işi Bilgi İşlem ve kodlama. Bu konuda çok çok başarılı ve hatta öyle başarılı ki Ronald Wayne (Apple’ın kurucularından biri) ile halen kontağı bulunuyor. Bir sempozyumda tanıştıklarında Wayne’i kendine hayran bırakmış ve birlikte bir kaç proje yapmışlar. Kısacası adam bu konuda dahi sayılabilecek kadar nitelikli.

12271242_10153112519216746_1594091134_o

Bunun yanında bir cafe işletiyor ve her gün gidip patron olarak etraflarında dolanıyor. Görünüşe göre bu işte de baya başarılı, 2. Cafe’yi açmış ve biz de bu yeni açılan cafe’ye gittik. Şahsen içini dışını ve her türlü tasarımını çok beğendim.

12087661_10153617459931894_3326340822992393521_o

Onun da yanında Continuity adında bir marka yaratmış. Bu marka da kendisi gibi kaykay meraklısı çocuklara destek olmak amacıyla kurulmuş. Kaykay sevdalısı gençlerle birlikte çıkıp saatlerce kayıyor ve bunları kameraya alıp klip yapıyor. Markanın adını taşıyan tişörtler, kaykaylar ve bir çok yan ürünler yaptırmış. Hepsini tek başına hallediyor ve açıkçası hepsinde nasıl bu kadar başarılı olduğunu anlayamıyorum.

Çok geç olduğundan yatıp ertesi gün kalkıyoruz. Elimizde yiyecek bir kaç şey var ama belki biraz destek alırız diye mutfağa gidiyoruz…gidiyoruz da mutfak tam takır. Buzdolabı heralde 2400 yıldır çalışmıyor ve atıl olarak duruyor. Çatal kaşık arıyoruz ancak nafile, onları bile bulamıyoruz. Anlaşılan arkadaş mutfağa pek girmiyor. Bıçak kullanarak noodle yemek gerçekten nafile, boşuna deneyip zamanınızı tüketmeyin. Öğlene doğru uyandığında çatal olup olmadığını soruyoruz ve uzun aramalar sonucu bize plastik çatal buluyor ancak yıkamanız lazım diye de ekliyor :) Muhtemelen evde sadece uyumak ve çalışmak için kalıyor, onun dışında yemek işini tümüyle dışarıda hallediyor gibi gözüküyor.

Evden çıkıp şehir merkezine gidiyoruz. Burcu’ya kırılmış olan bilgisayarının yerine başka bir bilgisayar almamız lazım ve dolayısıyla gidilebilecek ilk yer, Kadıköylülerin yakından bileceği Yazıcıoğlu gibi bir yer olan ancak ondan bi 40 kat büyük olan Low Yat Plaza’ya gidiyoruz. Uzun uzadıya bakıp en sonunda istediğimiz türde bir bilgisayar alıyoruz. Elimizde kalan ekranı kırık bilgisayarı ise iteleyecek yer aramaya çalışıyoruz. Nispeten eski olması, ekranının olmaması ve uydurdukları binlerce bahaneyle fiyat kırmaya çalışıyorlar. En sonunda ilk teklif edilen fiyatın 2 katı gibi bir fiyata okutuyoruz aleti. Burcu mutlu mesut şekilde yeni bilgisayarına alışıyor.

lowyat

Ertesi gün ise yaptığı onca iş arasında bir de orman yürüyüşleri yapmayı sevdiğini öğrendiğimiz Wann’ın peşine takılıp harika bir gün geçiriyoruz :) Evine bu kadar yakın mesafede bu kadar güzel bir park ve orman olması gerçekten harika bir şey.

12182888_1070457436339532_1684288049640755009_o

20151031_174030

Komodo Ejderleri her yerde :)

Hatta suda sevişiyorlar :)

Hatta suda sevişiyorlar :)

Kuala Lumpur'un meşhur ikiz kulelerinin en güzel göründüğü(!) yer :)

Kuala Lumpur’un meşhur ikiz kulelerinin en güzel göründüğü(!) yer :)

20151031_182753

20151031_183127

Yobazların en büyük düşmanı kızlı erkekli parklar

Bizim mahalle :)

Bizim mahalle :)

Son günümüzde de biraz şehir merkezine inelim dedik. Ben daha önce geldim ama Burcu daha hiç görmedi merkezi, odunluk etmeyeyim de az dolaşalım dedik. Koca koca binalar arasında tekrar kaybolduk tabiki. Eyvallah iyi güzel yerler, adamlar yapmış ama yine de bir doğa’nın kendisi değil :)

Wann’la ayrılma vakti geldi çattı. Birbirmizi tanıdığımız için çok çok mutlu olmuş bir şekilde ayrıldık ve gerçekten de ayrıldığımız günden sonra da irtibatı kopartmadık. Acayip düzgün bi adam ya, valla gelirseniz çıkın gelin tanışın evinde kalın derim. Oda ve yemek konusunda pek bir beklentiniz olmazsa çok şahane zaman geçirebilirsiniz :)

Couchsurfing’de ikinci durağımız bu sefer merkeze çok daha yakın bir yerde, Bukit Jalil’de bir condominium. Kısaca Condo denilen bu yerler Asya bölgesinde oldukça yaygın. Diğer evlere nazaran daha lüks ve dışarıyla kapalı bir site içerisinde ihtiyacınız olabilecek her şeyin karşılandığı yerler. Böyle yerlerde couchsurfing yapmak gerçekten insanın biraz dinlenmesine olanak sağlıyor çünkü her ne kadar abik gubik yerlerde kalmak bizi rahatsız etmese de arada bir karşınıza böyle yerler çıkması bir nevi beklenmedik bonuslar gibi geliyor. Kalacağımız ev 29. katta! Ev sahibimiz Jordan’ın profil fotoğrafında bir kız da bulunuyor ve çok sıkı ev kuralları belirlemiş. Buradan bizim çıkarttığımız sonuç sanırım bir aile evinde kalacaz şeklinde oldu. En azından çatal kaşık bulunur, düzgün yemekler yeriz vs gibi şeylerle eve girdik ama pek de beklendiği gibi olmadı :) Evin salonunun yarısını havlular dolduruyordu, içeride pek konuşmak istemeyen başka biri vs ama oda gayet güzel ve manzaramız şahane!

Evin manzarası 10 numara

Evin manzarası 10 numara

Jordan kardeşimizin bir masaj salonu varmış ve Tayland’lı kız arkadaşıyla birlikte o salonu işletiyor. Burada da salon çalışanları(şimdilik 1 tane) kalıyormuş. Şimdilik 2 odası boş olduğundan couchsurfing’den insanları ağırlamaya karar vermiş. Wann’dan sonra Jordan nispeten çok daha silik bir karakter olarak çıktı karşımıza. Çok fazla bizimle takılmıyor ve bazen gün boyunca hiç görmüyorduk bile neredeyse. Çok bir muhabbetimiz de olduğu söylenemez kaldığımız süre boyunca. Ama bizim için merkeze yakın bir yerde kalma kolaylığını sağladığından dolayı pek tabiki yaptığı güzellik yadsınamaz.

20151101_161228

Günlerdir hayalini kurduğumuz Foodgasm festivaline gideceğimizi söyledik ve bizi arabasıyla götürebileceğini söyledi. Atladık arabaya ve yok abi böyle bişey! İstanbul’un trafiğini aratacak felaket bir tarfik var ve bu tüm arabalar Foodgasm festivaline gidiyor. Bu festivalde binbir türlü Malezya-Hint-Çin mutfağından örnekler olacağından bizim heyecanımızı baya bi onbinler de paylaşmış. Bırakın mekanın yakınında park etmeyi, ancak 3 tren durağı sonra bir yerde park yeri bulabildik ve oradan trene binip mekana geldik. Gelmez olaydık! Zaten yağmur sezonunda ülke, ne diye çimenlik alanda yaparsın şu festivali! Balçık olmuş her yer ve ayakkabıyla yürüme şansın zaten yok. Üstümüz başımız çamura bulanıyor, hele Burcu bildiğin çamur banyosuna girmiş gibi. Biraz etrafa bakabildik ancak ve daha fazla dayanamadık hem çamura hem kalabalığa. Üstelik vejetaryen yemekleri de bulunmadığından dolayı Burcu’nun tek bir lokma yeme şansı da bulunmuyordu. Adamlar dondurmaya bile et koyacaklar o derece! Sinirleri bozulan Burcu’ya sonunda güzel bir hint lokantası bulduk ama bu sefer de sevinçten delirdi :)

20151102_173932

Ertesi günün akşamında bir Kuala Lumpur klasiği olan ikiz kuleler ve SkyBar klişesini yapmaktan da geri kalmayarak üzerimizdeki düşük bütçeli gezgin imajını baltalarcasına turistleşiyoruz :) Ya neden böyle hissediyorum bilmiyorum ama, ne ikiz kuleler nede skybar için bir ücret ödemiyoruz neticede ama yine de o kadar ciks mekanlarda bulunmak hiç ait olmadığım bir yerde sırıtıyormuşum gibi hissettiriyor bana.

skybar

KL’a gelip de bu fotoğrafı çekmeyene meydan dayağı çekiyorlar bilginiz olsun, dikkatli olun.

 

Skybar şöyle bir ortam ve giriş ücretsiz

Skybar şöyle bir ortam ve giriş ücretsiz

Bu kadar Kuala Lumpur yeter dedik ve geçen sene gelip de yapamadığım, çok içimde kalan Cameron Highlands’a gitmeye karar verdik. Biletlerimizi aldık ve biraz doğa, biraz yeşil, biraz oksijen alalım diyerekden tekrar sırt çantalarını yüklenip kendimizi doğanın kucağına atmaya gidiyoruz!

 

 

6 Responses

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.