Krishna ve Naveen’den ayrılırken bile özledim adamları. Yolunuz buraya düşerse gitmeniz gereken ilk yer kesinlikler burası. Rikşa’ya atladığım gibi tren istasyonuna doğru yardırmaya başladık. Bir ara durduk ve bakkaldan ufak bişeler aldı ve yola devam ettik. Aldığı şeyi geldiğimden beri sürekli herkesin elinde görüyorum ve açıkçası ne olduğunu çözememiştim ama yazının ilerleyen bölümlerinde çözüyor olacam :). Bildiğin içi şekerle dolu minik renkli bir poşet gibi bişey. Ne için olduğunu sordum, gece gözlerim iyi görmüyor bunu alınca görebiliyorum dedi. İstasyona 50mt kadar kala durdu ve burdan sonra yol kapalı dedi, yürüyerek gitmen gerek. Eyvallah sıkıntı yok ama her rikşa sürücüsünün yaptığı gibi eğer tam para vermezsen kesinlikle para üstü olmadığını söylüyor. Ben de gayet gülümseyerek etraftaki rikşacıları gösteriyorum, bozdur da gel hacı.

riksa

Turistik bir yer olan Varanasi’deyim, hiç turistik olmayan ve aslında sadece Nepal’e gidiş için kullanılan bir yer olan Gorakhpur’a gidiyorum. Üstelik bu gece treni olduğu için Nepal’e gidecek kişiler için en uygun olan tren. Haliyle mutlaka yeni birileriyle tanışırım diyorum, en azından Nepal’e gidecek olan ve Gorakhpur’dan sınıra kadar kiralayacağımız jip yada taksiyi paylaşmayı umduğum birileriyle. Arkadaş koca istasyon’da yine tek turist benim. Umudumu kaybetmiyorum çünkü tren Haridwar’dan geliyor, dolayısıyla içinde turist olma şansı yüksek. Biletim First Class, ismine bakıp herkes aynı “vaaay” yanılgısına düşebilir. Normalde vagonların üzerinde yazıyor; second class, sleeper falan filan diye ancak first class tabiki yazmıyor! Peki neden? Çünkü benim biletim olduğu için. Bu tarz şeyler sadece bende oluyor sanırım. Bütün treni tarıyorum yok öyle bir vagon. En sonunda yine her şeyin en iyisini bilen yaşlı bi amcalardan birine soruyorum, en son vagonu gösteriyor. Kapısında bir liste asılı ve listede adım var. Neyse, en azından trende olacağım kesin. Kompartmana giriyorum, 4 kişilik kompartmanda 7 kişi oturuyor ve hepsi Hintli. First Class biletin olayı max 4 kişilik kompartmanlarda kalıyorsun ve bir küçük ayna bulunuyor içeride. Başka bir klası yok. Neyse ki benim yatak üstte. Tuhaf bakışlar arasında çıkıyorum yerleşiyorum. Yarım saat kadar sonra kondüktör gelip biletime bakıyor ve 2 kompartman yanın seninki diyor. E tabi, eşşeklik bende. Bilette mal gibi koltuk no 26 yazıyor, ben gidip 26 ya oturuyorum. Bilette 26’dan kasıt 9 muş. Nasıl oluyor bilmiyorum ama öyleymiş.

First Class keyfi.
HPIM7193.JPG

Herneyse, geçiyorum kompartmana ve Nirvana’ya ha erdi ha erecek ak sakallı bir dede, 60 yaşlarında rengarenk sari’ye bürünmüş çok güzel bir teyze ve beni gördüğüne çok sevinip “İTTAALLİYAAANOO!?” diye beni karşılayan bir İtalyan olan Guido yolculuğumun bu kısmında bana eşlik edecek gibi görünüyor.

Guido, Torino’nun ufak bir kasabasından çıkmış yollara. 20 yaşında ve henüz ne yapacağını çözememiş. Güzel sanatlar okumaya çalışırken bırakmış ilk seneden ve aşçı olmaya karar vermiş, aşçılık yaparken yorulup kendini sinemaya adamış, orda da para bulamayınca belki bi bok vardır diye Hindistan’a gelmiş. Ve tabiki Nepal’den başka bir yere gitmiyor bu trenle.
Beni görünce İtalyan zannettiği içine baya bi sevinmiş. En sonunda İtalyan’a da benzedim. Şu ana kadar sorduklarımın çoğu her ne alakaysa Rusya dedi benim için. Sadece bir tanesi yakın bir yer olarak Bulgaristan dedi. Tip olarak olmasada en azından coğrafi olarak yaklaştı. Öyle kısa bir muhabbetin ardından uyku moduna geçiyoruz fakat Nirvana dayı ile 60’lık artist teyze yılların vermiş olduğu birlikteliğin tecrübesiyle olağanüstü senfonik bir ahenk içinde horluyorlar. İkimiz de uyuyamıyoruz zerre kadar.

Sabah 6 gibi herkes uyanmaya başlıyor. Guido ile kalkıp daha önce inenlerin boşalttığı kompartmanlardan birine geçiyoruz ve Nepal’e nasıl gideriz diye konuşmaya başlıyoruz. Daha önce istasyon’da bana peron yeri soran Fransız baba oğul’da bizim vagon’da. Onları bulup 4 kişi jip kiralayalım öyle gidelim diyoruz ve hepimiz karardan gayet memnunuz. Ufak ama hareketli bir şehir olan Gorakhpur’a varıyoruz.  Fransız baba, hakkatten babacan bi adam. 65 yaşlarında, 20 yaşındaki oğlu ile Hindistan ve Nepal turuna çıkmış. Daha önce 35 yıl önce gelmiş bu iki ülkeyede, dolayısıyla tecrübeleri çok işe yaramaz diye düşünsekde araç kiralayacağımız yerde takındığı ipimle kuşağım havası sayesinde adam başı 700 rupi’den açılan fiyatı 150’ye kadar indirip aracı kiralıyoruz. Yaklaşık 3 saat kadar süren yolculuk boyunca şoför parayı önceden istese de Daniel abimiz yine aynı havayı takınıp ayağımı sınır kasabaya koymadan zırnık koklatmam diyor. Ortamı gerip korkutmaya çalışan şoförün suratına bakıp elleriyle kulaklarını tıkıyor ve istediğin kadar bağır seni duymuyorum hareketi çekiyor. Ve hakkatten çok işe yarıyor. Daha önceden sınıra gelmeden milleti bırakan taksiciler hakkında bişeler duymuştum, ben hiç karışmadan tüm olayı hallediyor abi.

Sınır köyü Sunauli’de jipten iner inmez etrafımızı bisiklet rikşalar sarıyor. Sınırın 1,5km uzaklıkta olduğunu ve yürümenin zor olduğunu söylüyorlar. Bu sefer ben, “daha önce 5 kere gittim burdan oraya, uzak değil” diyorum. Sürünün lideri olduğumu düşündüklerinden ve kendimden çok emin konuştuğumdan olacak aynı hızda dağılıyorlar. Cidden de çok yakınmış ama, yürüyerek 10dk sürmüyor sınıra ulaşmamız. Burda bulunan ve bize yardımcı olan göçmenlik bürosu yetkilisi pasaportlarımızı topluyor ve içeri götürüyor. 5 dk sonra çıkış damgalarımız vurulmuş şekilde geri veriyor. Elimizdeki tüm Hindistan Rupilerini Nepal Rupisine çevirtiyor. Özellikle 500 ve 1000’lik Hindistan banknotların Nepal’de kullanılması ve hatta içeri sokulması bile çok ciddi şekilde yasaklanmış. İnanılmaz bir sahte para muhabbeti dönüyormuş burda, haliyle yasaklanmış.

Nepal

Gayet eli kolu sallaya sallaya sınırdan giriyoruz. Kapıda bir asker pasaportları göreyim diyor, Guido elindeki pasaportu gösterirken ben benimkini çantaya koyduğumdan aramaya başlıyorum. Asker salla boşver hareketi yapıp geç diyor. Pasaport kontrol bu kadar :) . İçeri girdiğimizde şehir girişinde hemen sağda bulunan yerden vizelerimizi almaya gidiyoruz. 3 aylık vize’ye 100$ bayıldım, hadi bakalım. Vize işlemleri yapılırken, işlemi yapanlarla memleket nire geyiği dönüyor. 10dk bile sürmeden vizelerimizi alıp otobüs bakıyoruz. Burada insanlar Hindistan’dan o kadar farklı ki. Sanki deli dolu bir pazar yerinden çıkıp manastıra girmişsin gibi sakin ve huzurlu. İnsanlar da öyle. Herkes Hintlilerin aksine güler yüzlü ve samimi bir sıcaklık var. Başlarda para istiyolar heralde diye böyle bir yanılgıya düşüyorum ancak alakası bile yok. Gerçekten böyle adamlar. Otobüsden önce bir telefon bayii görüyorum ve hemen bir Nepal Cell alıyorum. iPhone kullandığım için microsim gerekiyor ama sanırsam burda pek yaygın değil. Büyük sim’i ufak sim’e çevirecek kesme aparatı var mı diyorum ona da yok. Bıçak var mı diyorum ben keseyim. Baya bi şaşırıyor ama getiriyor neticede. Getirdiği bıçak ise sanırım Asur’lar döneminden kalma bir kama. Bir elimde bu alet, diğer elimde sim masanın üzerinde kesip biçmeye başlıyorum. Yan dükkandakiler, bayidekiler, Guido ve bir kaç kişi daha meraklı gözlerle ne yaptığımı öğrenmeye çalışıyor. Parça pinçik ettiğim sim’i iPhone’a takarken herkesin suratında bi “aha sıçtı simkarta” ifadesi bulunuyor fakat çalıştığını görünce pek karizmatik batası bir havam oluyor.

Otobüs bulmak kolay sıkıntı yok ama dikkat edilecek olay sabah erken saatlerdeki otobüsleri yakalayabilmek. Çünkü akşamüstü otobüslerine binecek olursanız sabah saat 5.30 gibi Kathmandu’da oluyosunuz. Uzun süre mola yerlerinde bekleyerek yolcuların sabaha karşı orda olmaları için böyle bir olay düşünülmüş ve üstüne üstlük yol boyunca çok güzel olduğunu tahmin ettiğim bir yolu da benim gördüğüm gibi zifiri karanlıkta seçmeye çalışıyorsun.
Otobüs turist otobüsü ve şu ana kadar bindiğimiz çoğu otobüsten rahat. 10 saate yakın yolumuz var ve otobüs nispeten rahat olsa da yollar gerçekten çok kötü. 2-3sn den daha uzun zıplamadan yada titremeden durduğumu hatırlamıyorum. Gece boyunca durmadan çalan disko tarzı Hint müzikleri dışında yine de durumumuzdan çok da şikayetçi değiliz. Sanırım bir 15-20dk uyumuş olabilirim yol boyunca.
gutka

Bu arada mola verdiğimizde yazının başında bahsettiğim şeker poşeti gibi gözüken şeyin fazlasıyla kafa yapan bir tütün olduğunu öğrendim. Üzerinde dikkat kanser yapar yazdığı için hemen biraz çiğnedim. Yutarsan kafa yapar dediler, otobüse kusmak istemediğimden yutmadan tükürdüm. Rezalet bir tadı var.

Ve Kathmandu’dayız.

kathmandu
Çocukluğumda Amiga 500’de oynadığım Zak McKraken oyununda adını duyduğumdan beri merak ettiğim şehirdeyim. Bir taksiye atlayıp Guido’nun kalmayı istediği Dragon Guesthouse’u bulmaya çalışıyoruz ancak nafile. Meşhur Stupa’nın yakınlarında olduğunu biliyoruz sadece o yüzden Stupa’da taksiden inip yürüyerek daha rahat buluruz diyoruz. Ve yalan yok, Stupa, hayatımda gördüğüm en büyüleyici yerlerden biri. Gündüz öyle gözükmeyebilir ama geldiğimiz vakit sabah 5.30 ve etrafında dönen insanlar, yakılan mumlar, ışıklar ve okunan mantralar o kadar tuhaf bir atmosfer yaratıyor ki pek gidesi gelmiyor insanın bir yere. Ardından klasik sarı giysisi ile bir Budist geliyor ve bizi Stupa’nın bahçesine davet edip orada dinlenebileceğimizi söylüyor. Bahçe yavaş yavaş dua eden insanlarla dolmaya başlamış. Müslümanlıkta ki namaza benzer bir ibadetleri var, dua edip yüzüstü yere tamamen kapanıp sonra tekrar ayağa kalkıyorlar ve bu hareketi durmadan yapıyorlar. Yaklaşık 2 saat kadar burda kaldık ve bu ibadeti 1,5 saat boyunca yapan kadınlar vardı. Sürekli olarak çay getirip verdiler ve ne yalan söyleyeyim benim de pek gidesim gelmedi ama artık güneş doğmuştu.

IMG_1735

Kathmandu saat sabah 7’den sonra yavaş yavaş turistik bir yer olmaya başlıyor. Dolayısıyla gerçek Kathmandu ruhunu görmek için saat 5 civarı dışarı çıkmanızı öneririm. Yetimhanede ki kontağıma mesaj attım ve saat 11 gibi gelebileceğimi söyledi. Bu süre içerisinde bende beraber geldiğimiz elemanların kalacak yer arayışına katılıyorum. Dragon Guesthouse’u arayıp sonunda buluyoruz ancak boş yer yok. Boş yer yok ama oturup bahçesinde bir oda boşalana kadar beklenebilecek kadar güzel bir yer. Ve gerçekten çok ucuz. Geceliği 5$’dan az ve mekan şahane. Yaklaşık 2 saat gezdikten sonra en sonunda elemanları bir yere yerleştirdik, maillerimizi aldık ve yeni görev yerime ulaşmak üzere yola çıktım. Maymun tapınağı, Swoyambhu bölgesinde bulunan yer merkezin tam ters istikametinde ve yaklaşık yarım saat kadar sürdü yol. Ulaştığımda ise yetimhanenin ve benzer bir kaç kuruluşun sahibi ve kurucusu olan iki kişi beni bekliyordu. Hızlı bir tanışma faslının ardından çabucak kaynaştık. Ben onları sevdim onlar da beni. Çocukları anlattılar tek tek, biri hariç hepsinin anne babası var aslında ama aşırı derecede fakir olduklarından dolayı bakamıyorlar.

En büyüğü Shaeeram, 11 yaşında ve yaşının gereği sürünün lideri konumunda. Hepsinin abisi ve hollywood yıldızlarından çok daha orjinal bir tarza sahip. Sürekli giydiği kırmızı eşofmanı (başka giyecek bir şeyi olmadığını söylemek istemiyorum) resmen tarzını tamamlıyor. Aralarında çat pat da olsa en iyi İngilizce konuşan o. Bir gönüllünün bıraktığı gamegear oyuncağından ayırmak çok güç.

Sonraki ise Paul, 10 yaşında ve grubun kontrol edilemeyen fırlaması. Her müzik çaldığında, daha doğrusu çalmasına gerek yok, enerji patlaması yaşayacağı zaman fırlayıp dans etmeye başlıyor. Suratından gülümseme 1 saniye bile eksik olmuyor, arada bi eğlencesine kardeşleriyle dövüşürken suratına gelen sert darbenin sersemliği geçmeden önce yine suratında o sırıtma beliriyor.

Kavan ise 9 yaşında tam bir serseri. Acitasyon yapma konusunda başı çekiyor. Bir şey yapmak istedikleri zaman ve özellikle benim bir oyuna katılmamı istedikleri zaman onu gönderiyorlar çünkü en yüzsüzü o ve uzun süre ısrar edince kabul edeceğimi çok iyi biliyor. Şu ana kadar beni en zorlayan o oldu, karşı koymak çok zor.

Veee Anil.Grubun en küçüğü, 5 yaşında. İngilizce bilgisi good morning, brother ve pineapple ile sınırlı. İlk gün tüm çocuklarla hızlı bir şekilde kaynaşırken Anil pek katılmak istemedi. Fazlasıyla utangaç olan bu sümüklünün (gerçek anlamda) üzerine fazla gitmedim. Kendisinin bana gelmesini bekledim ve fazla sürmedi. Ertesi gün ya kucağımda, ya elimden tutup bahçede badminton oynamaya götürüyor yada bacaklarından kendisini hava kaldırmamı yada üzerime tırmanmaya çalışıyordu.

20140316_144235

Gülümseyerek okuduğunuzu umduğum bu hikayelerin ardında tabiki bilinmek istenmeyen gerçekler de var. Mesela en son bahsettiğimiz Anil’in anne babası olmasına rağmen buraya geldiği 1 yıldan beri ailesi bir kere bile ziyarete gelmemiş. Keza diğerlerinin de durumları çok da farklı değil. Fakirlikten dolayı çocuğa bakamamayı anlarım ancak bakan bir yer var, okula gidiyor, eğitim alıyor, düzenli yemek yiyor ve sosyalleşiyor ve tüm bunları bedavaya yapıyor olmasına rağmen ailesi nasıl olduğunu merak bile etmiyor ve bırak ziyaret etmeyi bir kere bile telefon etmemişler. Fakirlik böyle bir insanfsızlığa bahane olarak göstermek için fazlasıyla zayıf bir gerçek.

Başlarda alışmakta çok zorluk çekeceğimi düşünüyordum ama o kadar saygılı ve o kadar sıcakkanlılar ki alışmama gibi bir şansın yok. Başta Betül, Seçil, Ayşen ve Umay olmak üzere çocuklar hakkında engin bilgilere sahip arkadaşlarım sayesinde yeni fikirler, yeni oyunlarla deli gibi eğlendik. O kadar yol teptim buraya geldim ama bu kadar yorulduğumu hiç hatırlamıyorum. Elektrikler gece 11 de gelecek ve ben belki bir film izlerim diye umuyordum ancak saat 11 olmadan çoktan uyumuştum bile.

2 gün geçti ve Holi festivali geldi çattı. Sabah bahçede ve sokakta insanların birbirlerine su torbaları ve boya fırlatmalarını gülümseyerek camdan izledik hep beraber. Biz çıkamıyoruz çünkü ne balonumuz ne de boyalarımız var. Burda ki sorumlu Janak’a mesaj attım ve ne gerekiyorsa alınmasını istedim Holi için. Janak oldukça düşünceli bir adam olduğundan almış zaten ve saklamış evde. Geldiğinde boyalar çıktı ve eğlence başladı. Sokaklar Holi festivali zamanı biraz tehlikeli olabiliyor çünkü çok fazla sarhoş var ve sağa sola saldırıyolar. Açıkçası benim için farklı bir eğlence deneyimi olabilirdi fakat konu çocuklar olduğundan arka bahçede oynuyoruz ve pek şikayet ettiğimiz söylenemez :)

20140316_112938

20140316_112514 20140316_112533 20140316_112544 20140316_112547

 

 

 

 

 

20140316_112549 20140316_112601 20140316_112604 20140316_112605

 

 

 

 

 

20140316_112606 20140316_112646 20140316_112652 20140316_112654

 

 

 

 

 

20140316_112656 20140316_112703 20140316_112705 20140316_112707

 

 

 

 

 

20140316_112729 20140316_112736 20140316_112938 20140316_113258

 

 

 

 

 

20140316_113300 20140316_113306 20140316_113314 20140316_113326

 

 

 

 

 

20140316_114306 20140316_114335 20140316_114851 20140316_115555

 

 

 

 

 

Şu anda tam bir arafta kalma durumu yaşıyorum. Başta 1 ay dayanabilir miyim acaba diye düşündüğüm yer için şimdi “acaba 1 aydan fazla mı kalsam?” diye düşünüyorum.

Bu çocuklar bir harika dostum! Siz de gelsenizse?

12 Responses

  1. çağrı öz.

    Gezinin en güzel bölümlerinden biri bence, yazıdan anladığım kadarıyla sence de… Yaptığın gönüllük takdire şayan, helal olsun ne diyim kardeşim…

    Yanıtla
  2. Nurten Saraç

    Yoruluyorsun belki ama çok mukaddes bir iş yapıyorsun. Seni candan kutluyorum. Kuvvetin ve gücün sonsuz olsun.

    Yanıtla
  3. Hande Gokoglu

    çok tatlılar ya nasıl özendim :))) ufaklıkların hayatına renk katmışsın bence.. iyi anlaşmanıza çok sevindim, gelecek maceraları bekliyoruz.. sevgiler.

    Yanıtla
  4. Perihan Koç Hepşen

    gördüğüm en huzurlu yüz mutlusun mutluyuz zevkle okuorum

    Yanıtla
  5. Ezel Duygu Yörüklerli Çetin

    GÖKHAN ;
    ÇOK DUYGULANARAK OKUDUM BU YAZINI … ORDA KAL VE GÜZEL YAZILARINI BİZİMLE PAYLAŞ LÜTFEN :))

    Yanıtla
  6. umay_k

    Gökhan fotoğraflara bayıldım. Yazıyı yüzümde kocaman bir sırtıma ile okudum. Orada yanınızda olmayı istedim :) Yolculuğunu merakla takip ediyorum. Şu ana kadar ki en keyifli bölüm Nepal’deki yetimhane oldu. Bir arkadaş tavsiyesi orada kalabildiğin kadar kal canım. Sen de en az o çocuklar kadar güzel gülmüşsün fotoğraflarda ;) Bebeler sana da iyi gelmiş.
    NOT:Yazı içinde adımı görünce bir an bir halta yaradım diye mutlu oldum. (Aslında bir halt ettiğim de yok iki tane kıçı kırık tavsiye verdim.)

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.