Bangkok’a geçici olarak veda etmek üzere halk otobüsüyle terminale doğru yola çıktım. Ranong otobüsleri kaçta kalkıyor hiç bir fikrim yok ancak akşam binip sabah orada olacak şekilde bir olayları var, o yüzden biraz erken gidip biletimi alıp kalan vakti de terminalde geçirmeye karar verdim. Halk otobüsünün içi boş, oh dedim en azından eşşek kadar çantam kimseyi rahatsız etmeyecek. Bu tarz şeyleri söylememem gerektiğini öğrenmem gerek çünkü ne zaman şom ağzımı açsam sürekli aynı şey oluyor. Otobüsün için 3-4 sn içinde liseli kızlarla doldu ve o nasıl bir gürültü, nasıl bir kargaşa. Başta işin iyi tarafından bakıp “heh işte lokal yaşamdan örnekler” diye düşündüm ancak yol 1 saat sürüyor ve 15. dk’dan sonra artık beynime giden kan geri dönmek istemiyordu. Bir alışveriş merkezinin önüne geldiğimizde ise bütün otobüs birden bire indi ve benimle birlikte 3-5 kişi kaldı. Gideceğim yer son durak olduğundan bekliyorum ama bir yandan da kıllanıyorum bu otobüs nereye gidiyor diye. Çünkü telefonun gps’den bakınca az önce otobüs terminalini geçtik ve son hızla uzaklaşıyoruz. Muavin hanıma sormaya çalışıyorum o da bana “git otur lan yerine” şeklinde bi hareket çekiyor. Burda el hareketleri çok abartılı ve enteresan. Sanırım sözle anlatamadıkları şeyleri bu şekilde anlatıyorlar olacak ki gayet iyi anlıyorum ve oturuyorum yerime. Ve cidden varıyoruz otobüs istasyonuna, gps’den baktığımda ise koca bir boşluk var. Bangkok’da gps’in saçmalaması beklemediğim bişeydi ama neyse demekki gps’e değil yerlilere güvenmek gerekiyor :). Hemen Ranong biletimi alıp otobüsü beklemeye başlıyorum.

alışveriş merkezi

Alışveriş merkezinde biraz dönüp dolanıyorum. Tam ortada bulunan standda tv tanıtımı için bir film koymuşlar ve avm temizlikçilerinden otobüs bekleyenlere kadar bir çok kişi filmi izliyor :) Ben de izledim bir süre ama çok sarmadı..Ekşın filmi çok sevmiyorum yoksa japonca dublaj ve tayca altyazı olmasıyla bir alakası yok.

Otobüs geliyor ve gelen otobüsü görünce ben bi afallıyorum. Lokal bir otobüs bileti aldığımı sanıyodum ancak sanırım turist otobüsü bileti almışım çünkü yerel halkın bu şekilde seyahat ettiğini düşünmüyorum. Bildiğin tekerlekli pavyon/disko gibi bişey.

otobus

Bu arada belirtmekte fayda var, lokal yada turist farketmez burada tüm otobüslerde hayvan gibi klima çalışıyor. Son hesaplamalarıma göre buradaki standart bir otobüsün 1 saatte çalıştırdığı klimayı bizim 100 metrobüs 1 haftada çalıştırıyor. Otobüsde yanıma turuncu elbisesiyle yaşlı bir keşiş oturuyor. Koltuklar millet uyusun diye arkaya yatık ve tam dikleşmiyor ve keşiş bundan baya bi rahatsız. Sabaha kadar uyuyamıyor ve sürekli dik oturmaya çalışıyo. Arkasına benim yastığımı ve yan koltuktaki boş yastığı da koyuyorum, güleryüzlü ve çok memnun bir şekilde “thank you” diyor. Kendimi kutsanmış hissediyorum ve uykuya dalıyorum.

Sabah saat 5 civarı Ranong’a vardım. Otobüs istasyonu bomboş, kimse yok. Hava aydınlanmaya yüz tutmuş ve hemen tabi taksici bi iki abi etrafımı sarıyor konuşmaya başlıyor şu kadar bu kadar diye. Kendilerinden hızlıca kurtulup kapının dışına çıkıyorum. Biraz yürüyünce boş bi moto taksi el ediyor bana “naabıon?” dercesine. Gideceğim yerin adı olan “bang tin” diyorum, 150baht diyor, 20 diyorum (gülüşmeler), 50baht’a bağlıyoruz ve beni Tesco marketin önünde bırakıyor. Tam olarak gideceğim yeri de bilmediğimden elimdeki tek tarif Tesco’nun önünden 2km uzakta oluşu. İyi olur diyorum, 10 saat yolculuktan sonra biraz bacak esnetelim. Ranong eskiden turistik olan ancak artık tek bir turistin bile gelmediği bir şehir. Eskiden turist gelmesinin sebebi Burma(Myanmar) ile sınır komşusu olması ve vize uzatmak isteyenlerin sınırdan çıkıp tekrar giriş yaptıkları yer olmasıydı ancak bu uygulama kalkınca burası da tüm turistik olayını yitirmiş oldu. Çok sakin ve çok güzel küçük bir şehir.

ranong

Sabah mallığından yada genel mallığımdan bilemiyorum tarifde “walkbridge” diye bahsedilen üstgeçitleri ben nasıl olduysa viyadük diye algılıyorum ve viyadük arıyorum. Yaklaşık 2km gittikten sonra gözüme bi üstgeçit çarpıyor ve “laaaan!! Hass!” oluyorum. Neyse ki gelmem gereken üst geçitte olduğumu anlamam fazla sürmüyor. Etrafında bir okul, tam karşısında bir market falan filan. Yeni yeni kurulan tezgahlardan birine usulca sokulup “sawadi hab” yani “Merhaba” diyorum. Derdimi anlatmaya çalışıyorum ancak pek başarılı değilim. En sonunda baktım cidden çok küçük bir yer, ve Bruno da pek öyle hatırlanmayacak bir tip değil, facebook’dan fotografını gösteriyorum ve suratta bir sırıtma ile yolun karşısındaki patikayı tarif ediyor bana. Patikayı takip edince kırmızı pencereli yeşil evi görmem çok uzun sürmüyor.

bruno'nun evi

Evden ziyade baraka diyelim. Kapılar kilitli, etrafını dolaşırken ayak sesime uyanan Bruno pencereden Gokaaaaaaaaaaan!!!! diye bağırıyor. Kapıyı açıyor ve biz iki dost sarılıp hemen koyu bi muhabbete dalıyoruz.

Bruno

Bruno ile olan dostluğum 7 sene öncesine dayanıyor. Ve aslına bakılırsa benim seyahate çıkmam konusunda bana ilham vermiş kişilerin başında geliyor. 2007 yazında Couchsurfing’den bir Alex isimli birinden mesaj aldım gelip bende kalmak istediğiyle ilgili, ve problem olmazsa toplamda 3 kişi olacaklarını söylemişti, Ok demiştim. Bir kaç gün sonra Bruno’dan mesaj geldi ve Alex’in arkadaşlarından biri olduğunu, Selanik’te çok sıkıldığını ve biraz erken gelirse problem olup olmayacağını sordu. Olmaz demiştim tabiki ve gelmesiyle benim seyahat hayallerim çok hızlı büyümeye başladı. Bruno Fransa’da ki işinden İngilizce bilmediği için çıkarılan ve bu sebeple seyahat edip İngilizce öğrenmeye karar vermişti. Bana geldiğinde İngilizcesi çok iyi değildi ve güçlü Fransız aksanının yanında ağzında pek diş kalmaması ilk gün iletişim konusunda biraz zorlamıştı beni ancak bir gün sonra herşey gayet iyidi ve iletişim problemi kalmamıştı. 18 gün kadar benimle kaldılar ve hep beraber çok eğlenceli zamanlar geçirmiştik. Ve şimdi 7 yıl sonra tekrar görüşüyoruz.

ben ve bruno

Kendisi düşük bütçeli olarak seyahat ediyor ama öyle böyle düşük değil. Günlük 2-4$ arası bir bütçeyle yaşıyor. Hayatından parayı olabildiğince çıkartmaya çalışıyor ve şu an bulunduğu yere 60$ kira veriyor. Evet ilk bakışta ev yaşanmayacakmış gibi görünüyor, açık konuşayım bana da öyle gelmişti ancak yerleşip yaşamaya başlayınca herşey birden değişiyor. Tamamen alışma meselesi ve bir yeri olduğu gibi kabul edip yadırgamayınca gerçekten bu alışma süreci sadece bir kaç saat sürüyor. Evin yeri muhteşem, nehir kıyısında sessiz sakin bir yerde. Evin içerisi herkesi tatmin etmeyebilir ancak beni çok mutlu etti :)

oda

Bakkal market gibi yerler yürüyere 2dk mesafede ve hepsi yerel marketler. Dolayısıyla çok ucuz olmasının yanında senin orada olmandan çok mutlu olan samimi insanlar var ve bu bile oraya alışmak için fazlasıyla yeterli bir sebep. Bence insanları oldukları yere bağlayan şey de bu zaten. Sabah böyle bir manzaraya uyandıktan sonra geri kalan şeyler pek de anlam ifade etmiyor zaten!

manzara

Bruno ile günlerimiz bahçe düzenlemesi, laklak, zencefilli çay ve uyumakla geçiyor. Güzel bir hayat gibi değil mi? :) Kesinlikle öyle…Bahçeyle uğraşmak cidden hem stres atıcı hem de bi işe yaradığını hissettiren bir şey. Dün ektiği tohumların bugün filizlendiğini görmesi ve “my babieeees!” diye naralar patlatmasından bunu anlamak zor değil :) Kaldığım 3 günlük süre boyunca toprak için ornagik gübre yapımı, hindistan cevizi açma, zencefilli Tay çayı yapma, Tay kültürüyle ilgili bir çok şey ve Tiger Balm’ın sivrisinek sokmaları başta olmak üzere her türlü açık yara dışındaki her şeye mucizevi şekilde ne kadar iyi geldiğini öğrendim. Tanesi 5 baht’dan bir sürü aldım ve yolculuğum boyunca kullanmaya devam edicem. Hatta dönüşte İstanbul’a da bir avuçla dönmek istiyorum.
tiger balm

Yemek olayını da yine yerel marketlerden hazır alarak yapıyoruz. Tanezi 20baht(1,3 TL) olan porsiyonlardan genelde ikişer tane alıp birini sabah birini akşam evde hazırladığımız pirinçle karıştırıp yiyoruz. Bir bakıma günde 2,5 liraya her gün dışardan yiyoruz :) Tam olarak ne yediğimizi her gün bilemiyorum, güzel görünüyosa ve güzel kokuyorsa alıyorum.

thai food

Bruno ile konuştuktan sonra sonraki rotamı Krabi olarak belirliyorum. Ucuz ve gitmek istediğim adalara direk geçiş sağlayan bir merkez. Bu kez otobüsle değil otostopla gidicem. Sabah uyanıp son kez zencefilli nefis çayımı içip hazırlanıp Bruno ile vedalaşıyorum. Tam kapıdan adımımı atıyorum bahsetmeyi unuttuğum marketin köpeği Cookie kapıda beni karşılıyor. Biraz onla oynarken gök gürlemeye başlıyor ve yağmur geliyor. Gidip gitmemek arası kalıyorum, Bruno’da gitmemi istemiyor ancak yolcu yolunda gerek. Yağmurda yola çıkıp köprünün altından Tayland’da ki ilk otostopum için beklemeye başlıyorum. Fazla değil 15dk sonra genç bir çift nereye gittiğimi soruyor Tayca, ben de Krabi diyorum. El hareketlerinden oraya değil de 70km kadar ileriye bırakabileceğini söylüyor. Bende “no problem, nitnoy nitnoy!” diyorum. Yani ufak ufak, yavaş yavaş giderim ben sıkıntı yok manasında. Tamam diyor ve klimadan dondurucuya dönmüş arabaya biniyorum.

IMG_2779

Yolda durup bana kavrulmuş kaju alıyolar sağolsunlar :). Ardından askerlerin kontrol yaptığı bir yerde beni indirip onlara teslim ediyor ve Krabi’ye gideceğimi söylüyor, askerler de ok diyip beni oraya oturtup sigara, çörek, kola vb ikramlarda bulunuyolar. Sevimli misiniz lan siz? :)

Yaklaşık 2 saat kadar bekliyorum ancak Krabi’ye giden kimse yok. Askerlere yavaş yavaş gidebileceğimi anlatmak istiyorum ama onlar inatla beni direk Krabi’ye binen bir arabaya bindirmeye niyetliler. Anladığım kadarıyla Phuket’e giden daha çok araba var ancak Krabi’ye yok. Phuket-Krabi arası da kısa bir mesafe zaten o yüzden Phuket OK Phuket OK diyorum. Ardından gelen bir Phuket otobüsüyle konuşuyorlar adam otobüs dolu diyor,ben ayakta gidebileceğimi yada kıyıda köşede oturabileceğimi söylüyorum ve o zaman ok diyor. En arkada içecek dolabının üzerine tünüp bekliyorum. Bir kaç kişi içecek istediğinde muavin bana el ediyor gülerek, ben de istediğini getiriyorum. Karşılığında bana istediğim kadar içebileceğimi söylüyor. Saçma bir mutluluk kaplıyor içimi. Kim derdi Ranong-Phuket otobüs hattında muavin yardımcısı olacağımı? :)

phuket

Otobüsten insanlar inmeye başlayınca boşalan koltuklardan birine geçiyorum. Hemen yan tarafta başka bir turist oturuyor, otobüste benim dışımdaki tek yabancı. Telefonuyla o kadar haşır neşir olmuş ki rahatsız etmiyorum. Otobüs mola yerine vardığında sağına soluna bakınmaya başlayınca “Krabi’ye mi hemşerim” diye giriyorum muhabbete. Alman Matt 1,5 yıldır yollarda ve üniversiteyi bitirdikten sonra bir yıl için yola çıkıp henüz geri dönmemiş. Plan rota sorunca bilmiyorum diyor, aha diyorum buldum benden bitane daha. Krabi’den sonra ne yapacağını bilmiyor, keza ben de öyle. Beraber gidelim diyorum, kabul ediyor.

Akşam Ekşını – Öndeki Otobüsü Takip Et!

Phuket’de inip Krabi’ye gidecek otobüsün yerini hemen buluyoruz. 1 saat kadar beklememiz gerekiyor, oturup muhabbet falan derken hava kararıyor ve sağlam bir yağmur başlıyor yeniden. Otobüs geliyor ve biz eşyalarımızı toparlayıp otobüse gidiyoruz. Matt önden biniyor, tam ben adımımı atacakken otobüs kapısını kapayıp basıp gidiyor! Matt şaşırmış şekilde içeriden bana bakıyor, ben de elimde çantalar istasyonun ortasında kalıyorum. Hemen geri koşup bileti aldığım yere söylüyorum durumu, telefon rehberinden otobüsün telefonu aramaya başlıyor. 5dk geçmeden bulup telefon ediyor otobüse ancak cevap yok. Genç bir çocuk motoruyla gelip atla ben yetiştirim seni diyor, yoğun yağmur ve zifiri karanlıkta motorla basıp otobüsün peşine düşüyoruz ve 5dk sonra sırılsıklam şekilde otobüse ulaşıyorum :) Matt içeride şokta, burdakilere anlatmaya çalışmış ama başaramamış. Şoför kabini en önde ve bizdekilerden farklı olarak yolculara kapalı bir bölgede, dolayısıyla şoföre de ulaşamamış. Her neyse bir şekilde bunu da atlattık ama akşam akşam güzel eğlence çıktı gerçekten :)

İkimizde yorgun argın 2 saatlik bir yol sonunda Krabi’ye ulaşıyoruz. İnince saat zaten geç olduğundan neresi olsa gireceğimiz bir durumdayız ama son enerjimizle hostel ve guesthouse’ların bulunduğu bölgeye gitmek üzere bir moto taksiyle anlaşıyoruz ve mekana ulaşıyoruz. İlk girdiğimiz yer gayet güzele benziyor ve fiyatta uygun. 3 kişilik oda ancak ikimiz kalacağımız için fiyatı 350’den 300baht’a çekiyor. Gecelik 10 lira, geniş ve rahat yataklar, internet, oda içinde tuvalet(aslında balkonda ve manzaralı bir şekilde işinizi görebiliyorsunuz). İşin en seksi tarafıysa yatakların cibinliklerinin renkleri. Birimizinki pembe, diğeri açık pembe. Prensesler gibi uyuyacaz yeminle. Gayet uygun diyoruz ve gömülüyoruz hemen. Saat geç olmuş ve yağmur sebebiyle de satıcılar erkenden kapatıp gitmişler dükkan ve tezgahlarını ancak yine de açık yer buluyoruz.

pancake

Toplamda 4 lira gibi bir paraya deniz mahsulleri noodle çorbası, bir parça tavuk(sanırım) ve hindistan cevizli muzlu krep yiyorum… Karnım tok, sırtım pek. Krabi’yi gündüz gözüyle görmeden sevdim :) Bir süre yada bilemiyorum belki bir kaç gün buradayım şimdilik. Buradan sonra meşhur Phi Phi adalarına ve diğer adalara gidebilirim. Gittiğim yerde eğer uygun fiyatlı bir yerler bulabilirsem daha uzun süreli olarak kalabilirim. Normalde 1 kasım’da gönüllü iş için Bangkok’da olmam gerekiyor ancak buradaki duruma göre onu iptal edebilirim. Zamanla görücez :)

Sonraki yazımın daha deniz kenarı ve kumsallı hamaklı falan bir yerden olması dileğiyle, görüşmek üzere!

 

 

 

 

2 Responses

  1. Gezi Tozu

    Bangkok’da taksiye binip, şoför yol bilmediği (yada kazıklamaya çalıştığı için) Foursquare iPhone Haritalarımdan yol tarifi yapmıştım. Sonuna kadar güveniyorum bendeki uygulamaya..

    Koh Tao’ya gitmek için Chumpon tren istasyonunda indikten sonra feribot iskelesine aynen seninki gibi yanarlı dönerli, dantelli, fosforlu bi otobüs gelmişti, bence de turist işi.

    Bi de sinüziti olaranlara yada nemden dolayı solunum sıkıntısı çekenlere fotoğraftaki “NASAL INHALER” tavyiye ediyorum. 7 Eleven’larda tanesi 1 TL bile değil. Adamlar mentol olayını çözmüşler. Avuçlayıp geldimdi :)

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.