Şanlıurfa’ya giderken hemen herkes gibi aklımda ilk canlanan şey tabiki “urfa kebap”  yemekdi ve pek tabiki yemeden dönmeden asla olmazdı. Ama Şanlıurfa ile ilgili başka gerçekten hiç bir şey bilmiyordum. Ne tarihi ne de şehrin kendisi, hiç biri hakkında bir fikrim yoktu ve yine her zamanki gibi gittiğimde bu ayıbım yüzüme tokat gibi çarptı. Gezgininayakizleri Cüneyt sağolsun bunu da görmemizi sağladı :) Kendisine teşekkürü borç bilirim. Malesef sadece 2 gün kalabildik, tekrar gidip daha detaylı ve derin bir seyahat etmek için sabırsızlanıyorum.

Şanlıurfa Müzesi

urfa müzesi

Türkiye’nin en büyük arkeoloji müzesinin Şanlıurfa’da olduğunu biliyor muydunuz? Bu özellik bir yana dursun, ben bu kadar güzel bir müze hayatımda görmedim. Müzeler çok fazla ilgimi çekmeyen yerlerdir genelde ancak burası o kadar heybetli ve büyük ki görmeden geçmem imkansızdı. Arabayla giderken uzaktan Anıtkabir’e benzeyen bir yer gördüm ve yakınlaştıkça çok çok daha büyük bir yapı olduğunu gördüm. Hiç bir şekilde müze olabileceği gerçeği aklınıza gelmez. İçeride Neolitik dönemden günümüze kadar gelen çok ama çok fazla eser var. Arkeoloji ile ilgilenenleri zevkten dört köşe edebilecek bir yer olduğunu çok net söyleyebilirim.

Mozaik Müzesi

urfa mozaik müzesi

Hemen arkeoloji müzesinin yanında bulunan oldukça büyük bir yer. Cam bir platform üzerinde yürüyerek tüm müzeyi gezebiliyorsunuz ve çoğunlukla hayvan ve avcıların tasvirinin yapıldığı mozaiklere göz gezdirebiliyorsunuz.

mozaik müzesi

Balıklı Göl

Benden biraz daha bilgili olan herkesin aklında Şanlıurfa denildiğinde gelen şey Balıklı Göl olur. Buranın en turistik yeri denilebilir. Günün her saati ziyaretçi akınına uğrayan bir yer. Hikayesi ise İbrahim Peygamber o devrin hükümdarı olan Nemrut tarafından tek tanrılı dine inanması ve halkı da ona inandırmak istemesi sebebiyle Urfa kalesinin olduğu yerden ateşe atılır ancak o sırada Allah ateşe “ona karşı merhametli ol emrini verir” ve ateşler suya odunlar da balığa dönüşür.

balıklı göl

Şimdilerde ise bu balıklar da kutsal kabul ediliyor. Hatta tam hatırlamıyorum ama aralarında beyaz olan bir balık var eğer onu görürseniz dileğiniz gerçek oluyormuş. Ben 2 kere gördüm ve halen özel jetim ile Rio’ya uçmayı bekliyorum. Bakalım bir zaman söylemediler tabi şu gün olacak dilek diye, bekliyoruz :)

Göbeklitepe

Çok klişe olacak ancak Fransa’da yada Almanya’da bulunsa dünyayı ayağa kaldıracak bir yer. Şu ana kadar dünyanın bilinen en eski yapısı ve tam 12.000 yıl öncesine dayanıyor tarihi. İngiltere yıllarca Stonehedhe’in ekmeğini bu ünvanla yemişti, gönül isterdi ki artık sıra Göbeklitepe’ye gelsin ancak hem bölgedeki süregelen tehlikeli siyasi durum hem de yeterince reklam yapılmaması dolayısıyla şimdilik pek mümkün gözükmüyor.

Göbeklitepe

Fotoğraf Wikipedia‘dan alınmıştır. Göbekli tepe ile ilgili detaylar için göz gezdirebilirsiniz.

Şu an için araştırmalar Alman bir ekip tarafından yönetiliyor (hiç şaşırmadım). Gitseniz dahi çok aman aman bir şey görmek mümkün değil çünkü göbeklitepe’nin her tarafı kalaslar ve iskeletler ile sarılarak koruma altına alınmış. Arkeoloji müzesinde buranın birebir boyutlarda bir kopyasını görebilirsiniz. O yüzden ilk olarak müzeye gidip orayı iyice ezberleyip ondan sonra buraya gelmek çok daha faydalı olacaktır.

Harran

Harran evleri

Kemal Sunal filmindeki “ben de Harranlıyam” denilen yer değil burası onu en baştan belirteyim de benim gibi ufkunuz genişlesin ve yıllardır yanlış bilinen bir durumdan kurtulun. Harran’ın en meşhur yeri evleri ve biz de onları görmeye gittik. Çamurdan yapılmış evlerden çok az, adeta numunelik sayıda kalmış ve onlar da yok olmadan gördüm en azından diye mutluyum. Aşırı sıcağa rağmen içleri çok serin ve kuru, gider gitmez bir uyuma isteği geldi zaten. Evlerden çıkıp biraz etrafta yaşayan köylülerin yanına gittik, bir grup teyze oturmuş laklak yapıyorlardı. Onların yanlarına gittik ufak ufak ve biraz muhabbet edelim dedik. Bir dokun bin ah işit… O kadar dertliler ki buraya hiç yatırım olmamasından. Hatta “ya çok güzel yerler ama ne güzel doğası” dememle birlikte bir saydırmaya başladı ki lafımı afiyetle yedim. Ordaki insanların doğaya değil yatırıma ihtiyacı var şu anda. Zaten bana “sen gelip burda yaşamak ister misin hayatın boyunca?” diye sorduğunda demek istediğini çok iyi anladım. Keşke bir çocuk parkı olsa da çocuklar oynasa orda diyor (çocukları sevdiğinden ziyade başından savmak için olduğu belliydi gerçi). Ama gerçekten haklı, ufak bir çocuk parkı olsa da çocuklar orda oynasa gerçekten çok güzel olurdu.

harran universitesi

Uçsuz bucaksız bir arazi, pek tabiki bizim gibi şehir piçlerine güzel ve ilginç gelecek. Hemen yakınlarda bulunan dünyanın ilk üniversitesi kabul edilen Harran Üniversitesi kalıntıları var. Ve tam karşısındaki tepede var oturabilecek yerler manzarası çok güzel yerler var. Gün batımı için muhteşem bir nokta, malesef bizim güneşi batırmaya vaktimiz kalmamıştı ama eğer gideseniz lütfen batırın ve bana da bir fotoğraf atın :)

Cevahir Han Restoran

cevahir han

Akşam ise yemek konusunda unutlmaz bir gece oldu benim için. Cevahir Han restoranın işletmecisi olan Asuman hanım’ın davetlisi olarak Sıra Gecesine katıldık. Harika yemekler ve muhteşem müzikler eşliğinde çok çok güzel zaman geçirdim. Sıra gecesi kavramını da hiç bilmiyormuşum gerçekten. Başlarda zılgıtlar çekilecek, zurnalar çalacak diye hiç gidesim dahi yoktu yalan yok ancak o kadar muhteşem bir saz ekibi vardı ki anlatamam.

sıra gecesi

Yemekler zaten hiç bir laf edilmeyecek kadar güzeldi, sadece etli çiğ köfte beni pek açmadı o kadar. Onun dışında geri kalan herşey kusursuzdu. Garsonların ilgisi de çok üst düzeydeydi ve hayatıma ilk defa böyle bir ortamda bulunmuş oldum. Kendimi gerçekten çok ünlü biri gibi hissettim ve bunu hissettiren bu ekibe gerçekten çok büyük minnet duyuyorum. Kısa süreliğine de olsa süperstar gibi hissetmek güzeldi. Sanırım Şanlıurfa’nın en iyi restoranı burası olabilir o yüzden gönül rahatlığıyla tavsiye ederim.

Halfeti

halfeti

Son gün ise tekneye binip Halfeti’ye doğru yola çıktık. Rum Kale ve Savaşan köyünü ziyarete gittik. Şu anda sebebini hatırlayamadığım bir durumdan dolayı çok sinirliydim o yüzden tekneden iner inmez kendimi Fırat’ın kıyısına sabitledim ve herkes gidene kadar bekledim. Herkes gittikten sonra da uzun uzun sessiz sedeasız oturarak manzarayı izledim. Uzun bir süre baktıktan sonra huzura erdim sanırım.

Belki manzara öyle çok olağanüstü değil ama benim için çok güzel ve huzur vericiydi. Birecik barajının yapılmasıyla birlikte tüm köy su altında kalmış ve hem güzel hem de hüzünlü bir görüntüye sahip. Bir sürü terk edilmiş evler var ve gerçek anlamda kafa dinlemek isteyen birileri varsa buraya gelip bu evlerde kalabilir. Kimsenin ücret talep edeceğini de sanmıyorum. Şahsen düşünmüyor değilim, hadi gidelim derseniz bi bakarız :)



Booking.com

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.