Seyahatin sadece gidip yeni mekanlar görmek, kültürler tanımak, fotoğraf çekmek olarak algılandığı bir dünyada yaşıyoruz. Hayal dünyamız, yapmak istediklerimiz, heyecanlarımız ve o bir anda gelen “her şeyi bırakıp gitme” isteği gibi bir anda karnımızı kelebeklerle, aklımızı da mutlu düşüncelerle doldurur. Harekete geçmediğimizde ise başta bahsettiğim bu genel algı kalıbında ezilip basit çerçeveye sıkıştırılıyor, etrafını korkular ve sahte sorumluluklar sarıyor. Oku, çalış, evlen, çocuk yap ve öl döngüsündeki sistem, bu düşünceleri sanki bir mikropmuş gibi hayallerimizden dışarı atılıyor. Çünkü gerçek seyahat insanın gözünü açan bir eylem. Burada bahsettiğim gerçek seyahat kavramı eğer daha önce hiç bilmediğiniz yerlerde uzun süreli tek başınıza seyahat etmemişseniz henüz tanışmadığınız bir kavramdır. Sizin bildiğiniz seyahat hep “onlar” dan ibarettir. Gerçek seyahat ise tamamen “sen” ile alakalıdır.

Tek başına seyahat ettiğinizde kendinizle ilgili bilmediğiniz o kadar çok şey öğrenirsiniz ki geri döndüğünüzde bu farklılığı ilk başta size çok yakın olan insanların gözlerinde ve bakışlarında farkedersiniz. Göze çarpan ilk farklılık genelde daha bir rahatlamış ve algıların genişlemiş olduğu olur. Öyle ki bu algılarınızın ne kadar açıldığını kendiniz farketmezsiniz, ta ki geldiğiniz yerde sizinle birlikte çalışmış yaşamış insanların arasına tekrar karışana kadar. Artık onların arasında bir yabancı gibi hisseder, bir zamanlar ortak olduğunuz o dertlerin hiç biri artık yoktur, onların yerine çok farklı dertler edinmişsinizdir ve bunları paylaşabileceğiniz pek fazla insan da yoktur. Dolayısıyla aslında tam olarak yola çıkmadan önceki kişi değilsiniz. Yola çıkmak ve bir süre sonra başladığınız yere geri dönmek hiç ayrılmamakla aynı şey değildir.

Yalnız olmaktan nefret edersiniz

Genellikle yolculuğunuzun en başında olur. Tamamen farklı bir ülkede, size en yakın yardım elinin binlerce kilometre uzağında bir başınasınızdır ve içinizde korkuyu hissedersiniz. Her şey gözünüzde büyür, kendinize güven dibe vurur, keşke yanımda biri olsa da en azından bu korkuyu paylaşsın istersiniz. Hatta en nefret ettiğiniz kişi olmasına bile razı olursunuz.

Yalnız olmayı sevmeye başlarsınız

Fazla vakit geçmeden öyle birinin olmadığının farkına varır ve aslında hepimizde olan ama hiç farkına varmadığımız o özelliğimiz ilk keşfettiğimiz şey olur. Yalnız olduğunuzun, hayatta olduğunuzun ve ufak tefek problemler de olsa her şeyin tıkır tıkır yolunda gittiğinin farkına varıp o önyargı ve korkularınızın yersiz olduğunu anlarsınız. Tek başınıza çok büyük bir korkunun üzerinden gelmişsinizdir artık! Artık istemediğiniz şeyleri giymek, yapmak istemediğiniz şeyleri yapmak ve hatta güzel kokmak zorunda bile değilsiniz. Canınız nasıl bir modda olmak istiyorsa o şekilde olabilirsiniz. Zaman artık sadece sizin kontrolünüzdedir, tembellik duyguları saldırıya geçer. Sadece hiç bir şey yapmadan bütün günü, bütün haftayı ve hatta bütün yılı geçirme şansınız vardır ama bu tembellik halinin sizi düşürmeye çalıştığı tuzaktan hızlı şekilde kurtulup kontrolü ele alıp gerçekten yapmak istediğiniz şeyleri düşünmeye başladığınız zaman dünyada gökkuşağının renklerinden çok daha fazla ve güzel renkler olduğunun da farkına varırsınız.

Yeni insanları tanımanın ne kadar kolay olduğunun farkına varırsınız

Çünkü artık sizi tanıştıracak ortak bir arkadaşa yada birlikte içinde bulunmanız gereken bir toplantı odası yada ofise yada bir bar ortamı yoktur, zaten gerekli de değildir. Artık tanışabileceğiniz binbir türlü yol var ve alışık olduğunuz tanışmaların aksine burada iki taraf da gerçek anlamda bir mutluluk duygusu başgösterir. Sizin için artık o yabancı olduğunuz şehirde bir tanıdık yüzünüz vardır. Genellikle yardımcı olmak isteyen bu kişiler size telefon numarasını verir ve bir aksilik yada problemde aramanızı ister. Bu kadar güzel bir duygudur ki, insanlığın halen var olduğuna inanmakta zorluk çekersiniz. Yanında size tavsiye edebileceği ve rehberlerde olmayan yerleri söylemesi ve hatta sizi oralara davet edip götürmesi de cabası. Daha farkına bile varmadan artık o ülkenin kültürüne adapte olmuş ve Türkiye için çok basit ve farketmeden yaptığınız bazı şeylerin onlara ne kadar tuhaf geldiğine şahit olur, gülüp eğlenirsiniz. Artık o ülke de o kadar da yabancı değilsiniz.

Ufak tefek iyiliklerin değerini anlamaya başlarsınız

Çok zor bir durumda kalırsınız. Etrafta iletişim kurabileceğiniz hiç kimse yoktur ve ciddi anlamda yardıma ihtiyacınız vardır. Ne zaman olacağını asla bilemezsiniz bu tarz şeylerin ve işte tam o anda biri çıkar karşınıza. Bir derdiniz olduğu zaten yüzünüzden bellidir, bunun için dünya’nın hiç bir yerinde bir dile ihtiyacınız yoktur, o çaresiz bakış her yerde aynıdır. Tuvalet ihtiyacınızı gidermek istediğiniz gibi şeyleri bildiğiniz yada karşınızdakinin anlayacağı dilde anlatamadığınızda düştüğünüz durum gerçekten bazen çok komik olabiliyor ancak size yardım etmek isteyen kişi için bu çok da önemli değildir. O sadece gerçekten yardım etmek istiyordur ve o yada bu şekilde sizi o durumdan kurtarır. Kendi ülkenizde “tuvalet nerede?” sorusuna aldığınız cevap karşısındaki tepkisizliğiniz bu durumda çok farklı olur. İyilik yapmanın ne denli önemli bir şey olduğunun farkına varırsınız.

Kendi yaşam hızınızı belirlersiniz

İşte bu kendinizle ilgili farkına vardığınız en önemli özelliklerden biri. Bunun farkına varmak biraz zaman alacaktır zira hayatınız boyunca ya bir şirketin, arkadaşlarınızın yada ailenizin yaşam hızına adapte olmuşsunuz yada ayak uydurmaya çalışmışsınızdır. Artık hiç biri burada olmadığı için kendi yaşam hızınızı yavaş yavaş farketmeye başlarsınız. Bir yerde ne kadar uzun süre kalmak sizi tatmin eder yada ne kadar hızlı gitmek sizi yorar. Artık hayatın akış hızını belirlemek sizin elinizdedir ve bir süre sonra kontrolü tam olarak ele geçirirsiniz ve hayatınızı da o hızda yaşamaya başlarsınız. Bu farkındalığın önemi yadsınamaz derecede yüksektir. Eğer hayatınızı daha iyi yaşamak istiyorsanız onun ritmini de en optimum seviyeye ayarlamalısınız. Nasıl ki güzel bir şarkı gitarla daha yavaş yada daha hızlı çalındığında hiç bir halta benzemiyorsa aynı şeyin hayatınızda olduğunu düşünün. Ve bir çok insanın bu farkındalıktan çok uzak bir düşünceyle kendi yaşam hızında yaşamadığı gerçeğini de düşündüğünüzde aslında sürekli olarak insanların yaşamlarından şikayet ediyor olmaları da pek mantıksız gelmiyor.

Yapmak istediklerinizi yapmanızı sağlıyor

Belki de yapmak istediğiniz çok şey vardı ancak toplum tarafından yargılanmak, alay edilmek, komik görülmek vb. bir çok durumdan dolayı yapamıyordunuz. Bilinçaltınızda olan bir çok şey daha siz farketmeden geri gömülüyor ve düşüncelerinizden önce yok oluyor. Ancak artık baskı yok, tek yetkili sizsiniz. Yapmak istediğinizde yapacaksınız ve komik duruma düşücek yada yargılayacak kimse olmayacak karşınızda. Ve inanın ki şu yazıyı okurken aklınıza gelen yapmak isteyip baskılardan dolayı yapamadığınız ilk 3 şey buz dağının sadece görünen kısmı. Yapabileceklerinizin sınırlarını bir bilseniz şu anda korkudan bu yazıyı bile okumayı bırakırdınız.

alonetrave

Mahçup olmanın farklı bir boyutu

Yalnız başınıza yoldayken başınızı türlü türlü belalara sokarsınız bu kaçınılmaz ama korkulacak bir şey yok çünkü hepsiyle başetmeyi de zaten öğrenmişsinizdir. Ancak öyle durumlar olur ki hiç beklemediğiniz zamanda hiç beklemediğiniz insanlardan hiç bir beklenti olmaksızın iyilikler görürsünüz. Karşılığını ödemenin mümkün olmadığı ve normal şartlarda böyle bir şeyin olmasının imkansız olduğunu düşündüğünüz şeyler. Ama olur… Mahçup olmanın o kadar ileri bir seviyesine ulaşırsınız ki utanmak, sevinmek, hala insanlıktan umutlu olmak gibi duygular arasında kaybolup gidersiniz.

Etrafınızda kimse olmayınca gerçekten kim olduğunuzun farkına varırsınız

Kim olduğunuzu, ne istediğinizi ve istemediğinizi, hayattan beklentinizi ancak etrafınızda buna şahitlik edecek biri olmadığında farkına varırsınız. Belki de sahilde oturup içkisini içip kitap okuyan kişisiniz. Yada belki de o ülkeye çok gizli bir görev için gitmiş ajansınız. Ne kadar saçma olursa olsun, olmak istediğiniz kişi olabilirsiniz ve etrafınızda bununla alay edecek yada eleştirecek hiç kimse olmaz.

Sizin için neyin gerçekten önemli olduğunu öğrenirsiniz

Belki de yemek düşkünü birisiniz yada yaşadığınız sessiz sakin hayatın aksine partiden partiye koşacak manyağın tekisiniz. Dağcı, deniz bilimci, çevreci, hayvan hakları savunucusu, emperyalist yada dinini yaymak isteyen bir misyoner. Gerçekten neyin sizin için önemli olduğunun farkına vardığınızda o yöne doğru gitmeye başlarsınız ve artık sizi durduracak hiç kimse yoktur. Tamamen kendi kararlarınız doğrultusunda gitmeye başladığınızda yaptıklarınıza inanamayan tek bir kişi olacak o da sizsiniz. Ancak bu heyecana bir kere kapıldıktan sonra geri dönüş yok.

Onlarsız olmaz dediğiniz şeylerin aslında abartı olduğunu öğrenirsiniz

Seyahatin en güzel yanlarından biri zihinsel olarak (çoğu zaman fiziksel olarak da) hafiflemeniz. Onsuz yapamam dediğiniz şeylerin aslında gayet de yapılabilir olduğunu fark edersiniz. Değişim öyle garip bir şey ki eski hayatınıza hayretler içinde bakakalırsınız. Dertlerinizin, duygusal çöküntülerinizin, değer verdiğiniz şeylerin aslında ne kadar büyük bir zaman kaybı olduğunu anlarsınız. Ancak artık o kadar geniş bir vizyona sahipsinizdir ki gülümseyip o günleri hatırlarsınız ve omuzlarınızı silkip yeni hayatınızın tadını çıkartmaya devam edersiniz.

alonetrave3
Kendi tecrübelerinizi yaratmayı öğrenirsiniz

Artık “kendime vakit ayırdığımda yaparım” dediğiniz şeylerin hepsi önünüze serilir. Bu aslında lotoyu tutturmak gibi bir şey. Birden bire her şeye sahip olursunuz ve yapmamanız için hiç bir sebep yoktur. Bir şeyi yapmamanız için tek bir sebep olabilir o da yapmak istediğiniz diğer şeyleri yapmaktan ona henüz sıra gelmemiş olmasıdır ama merak etmeyin bu çok güzel bir duygu.

Daha da güçlenir ve bunu iliklerinize kadar hissedersiniz

Kendi başınızın çaresine bakabilecek olduğunuzun farkına varmak olağanüstü bir kendine güven sağlar. Özellikle güvensiz olduğu aşikar olan yerlerde ve hatta işlerin agresifleşip kavga boyutuna varabileceği yerlerde yanımda keşke bir arkadaşım olsa demek yerine kendine güvenin getirdiği o gücü hayatınız boyunca fitness salonlarında çalışsanız da kazanamazsınız.

Kendinize artık sonsuz güvenirsiniz

İç güdüleriniz ve sağ duyunuz o kadar gelişir ki hiç bir zaman sizi yanıltmaz. Zaman içinde de koşulsuz olarak onlara güvenmeye ve onlarla hareket etmeye başlarsınız.

İçinizde ne kadar büyük bir potansiyel olduğunun farkına varırsınız

Beklentilerinizin karşılanmadığı zamanlarda, ırkçılık gibi bir problemle karşılaştığınızda, tamamen yanlış bir belgeyle sınır karakolunda kaldığınızda, parasız kaldığınızda, aşık olduğunuzda ve karşılık bulmadığında ve bunun gibi çoğaltılabilecek binlerce durumda sadece ufak bir şaşkınlık sonrası nasıl hızlı ve doğru bir şekilde karar verebileceğinizin farkına vardığınızda kendinize şaşırmak ve kendi kendinize böbürlenmek arası bir duygu içinde kalırsınız. Eski ben olsaydım acaba ne yapardım diye düşündüğünüzde suratınızda kocaman ve alaycı bir gülümseme belirir.

Hayata ve kendinize geniş bir objektiten bakmayı öğrenirsiniz

Kendi düşüncelerinizi ve duygularınızı gözlemlemeye başlarsınız. Artık o geçmişte toplum içinde ait olduğunuz yerdeki küçük bir su birikintisi değil dev bir denize dönüşmüşsünüzdür ve kendi iç gözleminizi yapmak için gözlerinizden daha fazlasına ihtiyaç duyar ve benliğinizden çıkarak çok geniş bir açıyla hem içinde bulunduğunuz hayatın akışına hem de kendinizin bu akışa nasıl uyum sağladığını gözlemlersiniz.

Ne kadar zayıf olduğunuzu farkedersiniz

Ne kadar tecrübeli ve hazırlıklı olursanız olun tanıdık olan şeylerden tamamen uzakta olmak çok bunaltıcı bir durumdur. Seyahati ne kadar çok severseniz sevin her zaman bir nebze olsun gerginlik ve tedirginlik olacaktır. İstediğiniz kadar plan yapın, mutlaka bir şeyler yanlış gidecektir. Çok yorulacaksınız, baskı altında kalacaksınız, çaresiz hissedeceksiniz ve güçsüz olduğunuzu düşüneceksiniz. Haklısınız da, karşınıza aldığınız şey hayatın ta kendisi ve güvenli bölgenizin dışında onun sahasındasınız. Ancak bırakmadığınız sürece kaybetmeyeceksiniz ve karşısında savaşmayı bırakmadığınız her zorlukta daha çok güçleneceksiniz.

Ne kadar ileri gidebileceğinizi göreceksiniz

Gerçek anlamda limitlerinizi belirleyeceksiniz. Ne kadar uzağa yürüyebilirsiniz, ne kadar yiyebilirsiniz, sıkıntılı bir durumda ne kadar uzun süre sabredebilirsiniz gibi. Sadece bir fotoğraf çekebilmek için neleri göze alıp alamayacağınızı öğreneceksiniz. Gidecek hiç bir yeriniz yokken bir yabancıdan gelen teklifi değerlendirip onun evinde mi kalacaksınız yoksa sokakta yatmayı mı tercih edeceksiniz? Daha önce hiç kullanmadığınız bir motoru trafiğin sizinkine göre tersten aktığı bir ülkede son gaz gitmek istediğiniz yere ulaşmak için sürecek misiniz yoksa buna değmez mi? Her şeyinizi öğreneceksiniz.

Nerede durmanız gerektiğini öğreneceksiniz

Limitlerinizi zorlamayı seveceksiniz ama muhtemelen bir kaç kere boyunuzdan büyük işlere kalkışacaksınız. Panik atak yaşayacak, çok abartığını düşünecek, hatta hiç limitlerinin çok altında olduğunu düşündüğün bir şeyi yaparken bile çuvallayacaksınız. Denemekten asla vazgeçmeyecek her zaman daha fazla tecrübe yaşamak isteyeceksiniz ve en sonunda pes edeceksiniz. İşte burada nerede durmanız gerektiğini öğreneceksiniz ve çok büyük ihtimalle de tahminlerinizin çok daha ötesinde bir yerde olacaktır.

lonely2

Ve en önemlisi, yapabileceğinizi bileceksiniz

Belki yoldayken farkına varmazsınız bunun ama bir zaman sonra tüm o yaptıklarını, yaşadıklarını, gördüklerini, hissettiklerini düşündüğün zaman bir anlık düşünce içine dalıcaksın. Tek başına tüm bu zor şartların üstesinden geldin ve halen hayattasın. Ve yepyeni bir düşünce beynini kemirmeye başlayacak, “bunları yapabildiysem, her şeyi yapabilirim”.

 

 

 

13 Responses

  1. Sevim ŞENGÜN

    Yeni yerleri tek başıma gezerken, keşfederken hissettiklerimi o kadar güzel kaleme almışsınız ki, tek kelime ile ”mükemmel ”, diyorum.
    Teşekkürler :))

    Yanıtla
  2. çağrı öz.

    Gerçek yolculuk içinize yaptığınız yolculuktur demiş ya adam, burada yazdıklarınız da bi anlamda bunu sağlamış gibi. Yalnız bazı şeyleri anlamak için ille de dünyaya seyahate çıkmaya gerek kalmıyor çoğun diye düşünmekteyim kişisel olarak. Güneydoğuda terörün en yoğun zamanında askerlik yaptıktan sonra futbol izlemeyi bırakmıştım mesela ve hala 90 dakika boyunca bir maçı çok nadir izliyorum. Bu ve buna benzer hayat tecrübeleri yaşadıkça pek çok aslında kafaya boşuna taktığımı düşündüğüm şeyi bıraktım, bazı hobilerimi bile(hele de benim bu hobilerim önüne gelenin başkalarından öğrenilmiş, özenti hobisi olduktan sonra). Haa bu arada 44 yaşında, ülkenin önemli bir bölümünü, azıcık da avrupayı gezmiş, pek çok internet filozofundan daha zorlu (gerek maddi gerek manevi) bi hayat yaşamış biri olduğumu da belirtmem lazım, yoksa evde yan gelip yatarak ya da bilgisayar karşısında kafanın değişmesi pek kolay olmuyor. Bu yüzden içimize yapılan yolculuk esasında gerçek yolculuk ve tecrübelerle pekişiyor hayatta. Yoksa zor iş kemikleşmiş bakış açılarımızı değiştirmek.

    Kitap konusu günümüzde hakikaten acaip, herkes yazar olmuş, herkes filozof. Buradan okuması gayet zevkli bence. Kitap olmasa da olur. Haa ama hayatında ilk kez bir kaç tane avrupa ülkesini hem de motosikletle (yani bence size göre daha kolay bi yolla) ve hem de 6 – 7 kişiyle gezmiş adam bile kitap yazıyorsa, sizinkisi bu gidişle ansiklopedi olur o da ayrı mesele.
    Bir blogum ve çokça içine 10 yıllardır yazılmış defterlerim var hala da yazmadayım, yakınlarım ikide bir “sen kitap yazsana” der durur, ben de “ben yazar değilim” derim. Ama bazen öyle kitaplar öyle yazarlar görüyorum ki ben hiç o işe girmesem daha iyi diyorum…
    Yazacaksanız daha ileriye saklayın bence, belli ki daha yapacak çok işiniz var, bu işler azalınca alayını bir imbikten süzüp kitaba dönüştürmek çok daha zevkli olacaktır.
    Selam ve sevgiyle.
    Takipte kalmaya devamdayım, zevkle okuyorum.

    Yanıtla
    • Gökhan - Yoldaki.com

      Yola çıkmanın anlamı zaten sadece seyahat değildir. Olduğun yerden hareket etmek ve yeni şeyleri keşfetmektir. Bilgisayar başından bile yapılabilir tamamen tercih meselesidir. Bence siz de kendi blogunuzu açmalısınız çünkü giderek herkes daha “özel” bir hayata sahip oluyor ve bireyler arası etkileşim azalıyor. Daha çok para kazanmak, daha fazlasını istemek hep daha fazla ve hep bana düşüncesi yüzünden samimiyet yok olmuş durumda. Sizin benim gibi bu samimiyeti arayan insanlar var, sayıca az olsak da mail alıyorum kendilerinden ve samimiyetimden duydukları mutluluğu dile getiriyorlar. Bu bana yetiyor zaten fazlasıyla, en azından birilerinin hayatına az da olsa bir renk katıyorum.

      Kitap konusu evet, ben de okuduğum yazarlarla kendimi kıyaslıyorum ve kağıda imza atmak bile gelmiyor içimden. Tabiki bir yerden başlamak lazım, kitabım olsun çok da isterim ama dediğim gibi ne zaman kendimi bu iş için yeterli hissederim ve o kitabın birilerinin hayatına farklı bir bakış yada renk getirebileceğinin farkına varırım o zaman belki..

      selamlar
      çok teşekkürler

      Yanıtla
      • çağrı öz.

        Samimiyetin kaybolması ve daha fazla para ve mal edinme hırsının artışı konusunda o kadar haklısınız ki. Bana göre insanların arasında gerçek diyalogların, gerçek paylaşımların azalması da bu sebepten ve insanlık ölmüş deyip dururuz ya bu bir çok insan için hakikaten geçerli daha da garibi kendileri o duruma geldiklerinin farkında değiller. Bu arada hızlı kentleşme ve eşitsiz gelir dağılımı ve zor iş bulma gibi sebeplerle de zaman zaman hepimiz abuk sabuk insaniyet dışı davranışlar sergileyebiliyoruz. Adeta şehirlerde toplu bir delirme hatta delilelere sagısızlık etmeyelim, toplu bir salaklaşma mevcut. Bizler gibi az buçuk hayata, kendi ne halt ediyorumuna kafa yoranlarsa işte internet marifetiyle v.b. yollarla bir şekilde birbirini buluyor ve takip edip tanışıyor. Arayış içinde olmasak zaten dünyayı gezmekte olan insandan bize ne ki. Adam geziyor biz bakıyoruz durumu değil bu, aslında bizim de hem yapmak istediklerimize hem de duygularımıza tercüman olan, rehberlik eden insanlarsınız sizler bence. Ve açıkçası benim son yıllarda seyahet etmek ve edenleri takip etmekten daha çok zevk aldığım pek bir şey kalmadı.(Kitaplarımı, yazma zevkimi saymıyorum, onlar zaten artık kişiliğimin bi parçası benim için)
        Pek çoğumuzun bu hiç de adil ve insani olmayan hayatla bir zorumuz var esasında, bütün bu yaşadıklarımız bundan. Ama çok da iyi oluyor ve hoşuma giden ümitlenmeme sebep olan şey, bundan 10 yıl öncesine göre siz ve sizin gibi dünyayı ve ülkeyi gezen insanların sayısının artmasıdır. Bana göre gezen insan açık fikirli, beynini farklılıklara da açabilen insandır ki esasında dünyanın en çok ihtiyacı olan insan da budur. (Ki okuduğum blogların ya da gezi kitaplarının hemen hepsinin yazarları hep saçma tutuculuktan ve tabulardan uzaklaşmış insanlar)
        Dediğiniz doğru bilgisayarda doğru mecraları dolaşarak bile zihinsel yolculuklara çıkılabilir (ki çokça yaparım ben de). Merak etmek, kendini ve dünyayı, doğayı, hayatı merak ve tanıma isteği insanı kurtaracak şeydir. Yoksa bu kentlerdeki, plazalardaki robotik hayatlarımızın hiç bir anlamı yok. Şu an bu satırları öyle bir palazada işimin arasında yazıyor oluşum bile bunun ispatı gibi bir şey.

        Tekrar çok selam benden de.
        (Haa bu arada bir motosiklet, bir de ara sıra yazılarımı yayınladığım iki bloğa sahibim zaten :) )

  3. Berber Kenan

    Bence döndüğünde ya da yolda iken bir kenarından başlayıp bir seyahat kitabı yazmalısın brada. Yaşamaya, hissetmeye ve bunları yazıya dökmeye devam ;)

    Yanıtla
    • Gökhan - Yoldaki.com

      Eyvallah brada :) Kitap konusu benim için biraz farklı bir durum. Her ne kadar çok deli bir kitap kurdu olmasam da piyasada gördüğüm dandik seyahat kitaplarından biri yada benzeri olmak en büyük korkum. Kitap yazmayı/yazabilmeyi çok isterim tabiki ama şu an o kabiliyetten çok uzaktayım. Umarım bir gün o yetiye ulaşırım da yazarım bi tane :)

      Yanıtla
  4. Perihan Koç Hepşen

    Yazilarını nefes almadan okuyorum.bazen geri dönüp tekrar tekrar okuyorum.bu kadar kitap okurum bu kadar sürükleyıcısıne rastlanadım.Duygusallık mı işe karışıyor bilmem ama seninle gurur duyuyorm

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.