Not: Bahsi geçen olaylar kişisel olduğu için fotoğraf paylaşmamaya karar verdim.

Bu konuyu buraya yazıp yazmamak arasındaydım aslında çünkü biraz hassas bir konu ancak iyi, kötü, hassas ne olursa olsun seyahatimde önemli bir anı olduğu için yazmaya karar verdim.

Normalde biraz da hostelde kalayım istiyordum ancak Seoul’e geldiğimden beri CS’den bir kız inatla ne zaman geleceğimi soruyordu. Yani beni misafir edeceğini de söylemedi, sadece gelip gelmediğim ile ilgileniyordu. Jooahn ile konuştuğumda bana Suwon’un baya bi uzakta olduğunu söyledi ancak kız çok fazla ısrar edince ben de kabul ettim. En azından 1 gün kalırım dedim, daha önce hiç couchsurfing yapmadığı ve referansı olmadığı için tecrübeli biri olarak en azından ilk intibası iyi olsun diye kabul ettim. Buluşma yeri vermedi, direk evinin adresini verdi ve latin alfabelerinin olmadığı bir yerde adres bulmak çok kolay değil. Üstüne bir de inanılmaz soğuk bir rüzgar var ve dolayısıyla hem sokakta birilerini bulmak hem de yürümek çok zor. Neyse bir şekilde adresi buldum, o da kapıda belirdi içeri davet etti. 27 yaşında sevimli bir kız. Enteresanlıklar burda başlamıştı zaten çünkü eve gidene kadar neredeyse hiç konuşmadı. Nasılsın vs. soruyorum ama kafası önünde hiç birine cevap vermiyor. Kaldığı site ultra-ultra lüks bir site ve evin içi de baya iyi. Eve geldiğimizde ise yürüyüşündeki tuhaflık dikkatimi çekti. Çok rahat yürüyemiyor ve konuşması da çok peltek. Kısmen engelli olduğunu orada anladım zaten ancak bu bir şeyi değiştirmiyordu zaten. Bana yemem için ramen hazırladı ve bir kaç meyve ve dondurmayla birlikte önüme koydu. Ben yemek yerken o sürekli içeriye gidiyor geliyor yerinde durmuyor.

Buradan sonra anlatacaklarım 2 saat içinde gelişen olaylar. Sonra birden bire elinde bir sürü kozmetikle yanıma geldi ve ayaklarımın dibine oturdu. Kozmetikten kastım ne oldukları hakkında gerçekten bir fikrim yok. Saç bakım kürleri, yağları vs bir sürü bir şeyler sanırım (üstteki fotoğrafta görüldüğü üzere). Bunları saçıma sürer misin dedi. Peki dedim sürmeye başladım, saçlarının uçları birbirine resmen yapışmış ve iç içe geçmiş. Elimden geldiğince düzeltmeye çalışıyorum ben de. Sürekli olarak elime zeytinyağına benzer bir şey döküyor, kırmızı renkli bir su döküyor, krem sürmemi istiyor bolca. Ben de zihinsel bir problemi olacağını düşündüğünden ne isterse yapıyorum ve bir nevi suyuna gidiyorum. Ben saçlarını açmaya çalışırken birden kalktı ve ellerimi yıkamam için tuvalete götürdü beni. Ellerimi yıkadım ve bu sefer odasına onu ordan al buraya koy şunu şurdan al buraya koy şeklinde bişeler yapmaya başladık. En sonunda dolabını açtırdı ve bir çekmeceyi açıp içindeki her şeyi sepetin içine koymamı istedi. Çekmeceyi açtım ve içinde yüzlerce iç çamaşırı ve ped vardı. Hepsini sepete koydum ve sonra salona götürüp camı açmamı ve hepsini camdan dışarıya atmamı istedi. Tabiki itiraz ettim ancak çok aşırı derecede ısrarcıydı, ve aşağıya gidip toplayacaz dedi. Çok fazla da itiraz edip beklenmedik bir durum olmasını istemiyorum, çok belli ki bu tarz şeyleri düzenli olarak yapıyor evde çünkü evin içine bomba düşmüş gibi her şey dağınık bir halde. Çok uzatmadan istediğini yaptım ve 3. kattan hepsini aşağıya attım. İçeri girdik ve ailesiyle ilgili sorular sormaya başladım, yerinde hiç durmuyor ve sürekli sağa sola gidip bir şeylerle meşgul olmaya çalışıyordu. Akşam 8 de geleceklerini öğrendim, benim hakkımda bilgileri var mı dedim, evet dedi. Ancak neredeyse 2 saat var daha gelmelerine ve onlar gelene kadar bir şekilde idare etmeliyim bu durumu ama nasıl yapabilirim bilmiyorum. Gel otur biraz konuşalım dedim, geldi yanıma oturdu ancak 30sn geçmeden tekrar kalktı ve bir şeyler yapmaya başladı. Salonaki bir çekmeceyi açtırdı bana, içinde yüzlerce makyaj malzemesi var. İsimlerini bilmiyorum tabi şimdi ama iyi ve pahalı şeylere benziyordu. Hepsini banyoda bi kutunun içine koydurdu ve sonra o kutunun içini suyla doldurmaya başladı. Artık her şey birbirine girmişti, diş fırçaları klozetin içinde ve makyaj malzemeleri her yerde.

Onları orada bırakıp aşağıya attıklarımızı toplamaya gittik. Ağaca takılanları çıktım tek tek toplayıp indirdim ve sepetin içine tekrar koyduk. Sepeti köşeye bırakmamı ve postayı kontrol etmeye gideceğimizi söyledi. Bıraktım sepeti gidiyoruz, soğuk öyle bir vuruyor ki suratıma her fırsatta soğuğu ne kadar özlediğimi söylediğime pişman edercesine. 15dk site içinde yürüdük ve posta kutularının olduğu yere geldik. Burda kilit sistemi gibi bir şey yok, ev kapılarında da posta kutularında da dijital pin kodlarının girildiği paneller var. Panelden baya uzun bir pin kodu girdi ve ardı ardına 7-8 posta kutusu açıldı. Benden istediği de içindeki her şeyi çıkartmam. Tek tek bütün kutuları çıkarttım ve açtım. İçlerinden yine yüzlerce kozmetik ürünü çıktı. Hepsini toplayıp döndük, çamaşırlarını da alıp eve çıktık. İçinden çıkan ne olduğu hakkında hiç bir fikrim olmayan bir aleti çalıştırmamı istedi. Pillerini takıp çalıştırdım, öyle bir baktı sonra bir köşeye attı.

Kanepenin üzerine sırtüstü uzadı ve sırtına masaj yapmamı istedi. Ancak masajdan kasıt hemen herkesin aklına gelecek tarzda bir şey değil. Bana nasıl yapmam gerektiğini anlattı, iki elimi yumruk yapıp belinin omur iliğinin iki tarafına baskı yapmamı istiyor ve arada bir de belinden tutup yukarı doğru kaldırmamı istiyor. Yani yapılan işlem bariz medikal olarak sürekli ona yapılan bir şey ve artık ezberlediği için aynı şeyleri bana yaptırmak istiyor. Yalnış bi hareket yapmaktan korktuğumdan çok fazla yapmadım, sadece yapmış olmak için bir kaç hareket yaptım ve bıraktım. Artık koşturmaktan yorulmuştum resmen ve dedim “bak ben çok yoruldum biraz dinlenelim sonra yaparız”. Tamam dedi ve içeri gitti, geldiğinde ise aseton olmayan ama krem gibi bir oje çıkartma solüsyonuyla geldi ve hem ayak hemde elindeki ojeleri çıkartmamı istedi. Muhtemelen benim bugün yaşadığım her şeyi ailesi her gün yaşıyor… El ve ayaklarındaki ojeleri de çıkarttıktan sonra “tamam artık gidebiliriz” dedi. Nereye diye sorunca yemek yiyecez dışarda sonra seni arkadaşıma bırakıcam onda kalıcaksın dedi. Biraz “e hani ben burda kalacaktım falan?” moduna girdiysem de bir sonuç çıkmayacağından hadi bakalım şimdi nereye gidiyoruz modunda çıktık. Ana caddede karşıdan karşıya geçmemiz gerek ve 50 mt ileride ışıklar var, çok yoğun olmasa da trafik akıyor. Birden yola fırladı ve yolun karşısına doğru koşuyor. Neyse ki arabalar çok yakında değildi, ben de peşinden koşup karşıya geçtik. Baya bi eğlendi bunu yaparken ama ilk defa kendim için değil de onun için baya bir korktum. Otobüslerin saatlerini numaralarını ve ne kadar sürede gideceklerini vs. çok iyi aklında tutabiliyor, muhtemelen bir Otizm durumu var. Kalacağım kişi hakkında sorular sordum ve Hint’li bir çocuk oldugunu, yazılım mühendisi olduğunu söyledi. Biraz rahatladım çünkü en azından bu yaşadıklarımı tam olarak anlamamı sağlayabilecek biri olabilir diye düşündüm. Otobüse binerken merdivenleri çıkamadığı için koltuklatlarından tutup kaldırmak durumunda kaldım ve 20dk sonra durağa geldik. Ben otobüsten indim ve sonradan onun inemeyeceği aklıma geldiğinde yardım etmek için arkamı döndüğümde bildiğin otobüsten uçarak üzerime atladı. Neyse ki bir şey olmadı, en azından baya bi güldü eğlendi. Ben ise tutamasam resmen yere çakılacaktı diye tedirginliği bir süre atamadım üstümden. Yemek için bir restorana girdik, denemem gereken bir sürü şey olduğunu söyledi ve hepsini sipariş verdi. Bu arada ben bunları anlatırken kızın deli gibi davrandığını düşünmeyin, tanıştığımızdan beri çok sevecen tatlı ve güleryüzlü bir şekilde yapıyor hepsini. Yemeği yedikten sonra benim not defterime gideceğim adresi, daha doğrusu inmem gereken otobüs durağını Korece yazdı, otobüs durağına beni bıraktı ve sarılıp her şey için teşekkür etti ve arkasını dönüp gitti…

Her şey o kadar hızlı oldu ki aslında şimdi bu satırları yazarken bile o kadar kısacık süre içinde ne kadar çok şey yaşamışız diye düşündüm. Durumuna üzülmek istiyorum ancak bunun farkında olduğunu sanmıyorum ve hayatından da olağanüstü memnun gözüküyordu. Ailesi ise geceleri sokaklarda dolaşmasına ses çıkartmıyor anladığım kadarıyla ve istediğini yapmakta özgür. İster istemez aynı şartlardaki bir kızın bizim ülkemizde olsa nasıl olurdu diye içimden geçiriyorum ama birden zihnimi kara düşünceler basıyor. Otobüs beklerken ufak çapta bir donma tehlikesi geçiriyorum çünkü cidden her yer kapanmış, ortalıkta kimse yok, otobüs bekliyorum ve hava hayatımda hiç hissetmediğim kadar soğuk. 20dk sonra otobüs geldi ve gideceğim yer 1 durak ilerisiymiş. Yürüsem yürürdüm, keşke bilseydim. Neyse hiç bunlardan hayıflanacak durumum yok, azcık otobüste ısınıp bir sonraki durakta iniyorum. Normal şartlarda durakta bekleyen biri olması gerekiyordu ancak kimse yok. Ve baya ıssız bir yer, sokaktan geçen biri bile yok soru sorabileceğim. 10dk kadar bekliyorum ve telefonumdan wireless yakalamaya çalışırken artık parmaklarımın çalışmadığını farkettim. Elimi cebime sokup biraz ısıtıp parmak hareket edebilecek bir hale gelince tekrar çıkartıp telefonda bir şeylere ulaşmaya çalışıyordum. En sonunda biri uzaktan el salladı ve bu Hintli arkadaş Sahill’in ta kendisi. Kendisine ne kadar teşekkür etsem az, resmen donmaktan kurtardı beni. Eve geldiğimizde kızla ilgili soru soruyorum nerden tanıyosun diye ama işin komik tarafı o da tanımıyor ve ben yaşadıklarımı anlattığımda çok benzerlerini kendisinin de yaşadığını söylüyor. Kısacası bu kız ikimiz için de güzel ama tuhaf bir anı olarak kalacak gibi gözüküyor :)

 

2 Responses

  1. Seoul › Güney kore

    […] başımdan beklenmedik bir olayın geçtiği Suwon’a gidiyorum. Suwon ile ilgili olan olayı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. Normalde bu yazıya dahil etmeyi düşünüyordum ama çok uzun […]

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.