IanKaldığımız hostelin bulunduğu bölge sanırım (ve umarım) Tahran’ın endüstriyel bölgelerinden biri. Her tarafta oto tamircileri ve çok keskin bir egzoz gazı kokusu hakim. Deli gibi trafik var, motorlar tek yönlü trafiğin her iki yönüne de gidiyor ve kaldırımları da sıkça kullanıyorlar. Dün geceki oda arkadaşım Ian ile çantalarımızı hostele bırakıp biraz etrafı turlayıp bişeler atıştıralım dedik. Benim IranianCell simkartı almam gerekiyor ve onun da para bozdurması gerek zaten. Yarım saat içinde iki işi de hallettik ve Ian’ın ortadoğu macerası benden daha heyecanlı geçiyordu. Etrafında gördüğü her şey fazlasıyla heyecan yaratıyordu kendisinde. Arkadaş, bir insan soba borusu görünce neden heyecanlanır? Yani bişe demek istiyorum ama neyse demiyorum…

dr ohaYemek için bir yerlere aramaya başlıyoruz. Anladığımız kadarıyla İran’lılar pek dışarda yemeyi sevmiyor, restoran bulmak çok kolay değil. En azından bu bölge için böyle. Meydan’a yakın bir yerde devasa sandviçlere sahip “Dr. Azhdar Zapata Sandwich” dükkanını gördük. İsmi çok güven verici gözüktüğünden girdik. İçerisinin de İran’lılar la dolu olduğunu görünce muhtemelen iyi bir yerdir diyerek daldık ve pişman olmadık. 1,5 lira’ya iki insanı (veya bir tek beni) rahatlıkla doyurabilecek nitelikte bir biftekli peynirli mantarlı sandviç + su aldım. Ve sanırım aldığım sandviç aralarında ki en pahalı olandı. Kahvaltı için mükemmel bir seçim gibi gözükmesede yerken hissettiklerim tam tersiydi.

metro  dolmusMaryem’i arayıp artık gelebileceğimi söyledim ve bana Metroyu kullanarak Sadegieh’e gitmemi ve oradan da dolmuşla onun bulunduğu bölgeye gelmemi söyledi. Sorduğumuz herkes metro köşeyi dönünce diye tarif etti ve döndüğümüz 17. köşeden sonra metroya ulaştık. Gayet güzel metroları var, şahsen sevdim. Ian durakların birinde arkadaşlarıyla buluşmak üzere indi ve kendi yoluna gitti. Ben son durakta inip yeşil taksilere binip Shahran’a doğru yola çıktım. Yeşil taksiler bizim bildiğimiz sarı dolmuşlar modeli ancak minibüs değil normal taksi. Sağımda solunda iki güzel İran’lı hatun, önde de yine İran’lı bir hatun. Şanslı günümdeyim heralde :) 15dk sonra indim ve Maryem’i aradım. Arabayle gelip beni aldı. Daha önceden tanışmamıştım ama facebook’da gördüğümden çok daha güleryüzlü ve eğlenceli biri :)

MaryemEve gelmeden önce markete uğrayıp alışveriş yaptık. Marketlerde çalışanların çoğu Türk fakat benimle Türkçe konuşmaya çekiniyorlar. Enteresan bir durum, fazlasıyla çekingenler. Ardından eve geldik, küçük ve çok şirin bir evleri var. Mutfağına ayrıca hasta oldum. Hemen çaylar doldu ve gezipark olaylarından İran’da olan devrime kadar uzunca bir muhabbet başladı. Ayakkabı kutusunda para saklama muhabbeti fazlasıyla testise alınmış durumda burda da, biz de devam ettirdik ve gül gül öldük (bu cümleyi de kullandım ya, seyahat hakkatten insanı değiştiriyomuş).

Akşam, Maryem’in eşi Mehdi geldi. Fazlasıyla içine kapanık ve sessiz biri ama çok çok iyi biri olduğu belli. Fazla konuşmasa da iyi niyetini belli ederken hiç zorluk çekmiyor. Maryem ise tam aksine aşırı konuşkan ve susturulması zor bir kız :) Birbirlerini şahane tamamlamışlar yani.

Bir yandan yemek hazırlanırken bende o arada bu yazıları ve diğer internetle ilgili olan işlerimi halletmeye Yemek çalışıyordum. Facebook burada yasaklı olduğunda proxy kullanıyorum. Mükellef bir sofra kuruldu yere, ben öküz gibi fotoğrafını çektim tabi ama bu site dışında bir yerde paylaşmayacam! Nefis yemeğin ardından Fars dili ve Türkçe’nin ortak noktalarından konuşmaya başlamıştık ki konu Mevlana’ya, Hafız’a, Ömer Hayyam’a geldi. Burada mezhep, ırk veya herhangi bir kriter ayrılmaksızın herkes onlara tapıyor. Şiirlerin okunduğu geceler düzenleniyor veya organizasyonlar yapılıyor. Dünyanın her yerinden insanlar bu dinletilere katılıyor. Benim şiirle pek aram yok ama Meryem kitapları alıp getiriyor ve birkaç Hafizşiiri Farsça okumaya başlıyor. Farsça okuyup ardından İngilizce bana çeviriyor tabi. Gerçekten edebi yönden Farsça’nın ne kadar güzel olduğuna şahit oldum. Ben bile buna şahit olabildiysem gerçekten edebiyatla ilgilenen ve şiirle ilgilenen biri için İran muhtemelen cennet gibi gelir. Bir ara öyle gitti ki kafam, resmen Farsça kursa falan mı gitsem diye düşündüm. Ben de bildiğim kadarıyla Can Yücel, Özdemir Asaf’dan birkaç bişeyler söyledim ve çok hoşuna gitti ama ne yalan söyleyeyim, özellikle Hafız’ın şiirleri baya bi etkiledi beni. Özellikle yatmadan önce baya bi ruhu dinlendirdi.

 

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.