Nedendir bilinmez bir türlü şu okumaya alıştığım mutlu gezginlerde bulunan enerjikliği yakalayamadım gitti. Her seyahat öncesinde bir heyecan kaplıyor, backpack ve diğer eşyalar hazırlanıyor. Rezervasyonlar, planlar, programlar havada uçuşuyor ve bunlarla beraber sağa sola sıçrayan o mutluluk hissiyatı… Yanlış anlaşılma olmasın onlar için gerçekten seviniyorum ve ben de o heyecanı onlarla beraber yaşıyorum, muhtemelen tüm bu hazırlığı okuyanlar da bir nebze olsun onlarla heyecanlanıyodur. Peki ya ben? Transasya treniyle ilk yola çıktığımda da içimde öyle deli dolu bir heyecan yoktu, şimdi de yok. Sonrasında çok farklı olmuştu tabi, gittiğim ve yaşadığım şeyler gerçekten çok güzeldi, kötü bir anım neredeyse yok gibi ama bir türlü o heyecanlı başlangıcı yapamamıştım. Şimdi de aynı durumdayım. Evet, tekrar yola çıkma vakti geldi. 4 Ekim’de biletlerin en güzeli olan tek yön biletimi alıp gidiyorum. Bu sefer ilk durak her sırtçantalı’nın en az bir kere gitmiş olduğu yada hayalini kurduğu Tayland! 5 ekim sabahı 9 itibariyle Bangkok’a adım atmış olacam. Sonrasında ise yine her zamanki muallak olan rotam :) Tutma ihtimali sayısal loto’dan daha düşük olan planım şimdilik 1-2 ay Tayland sonrasında ise Kamboçya yada Malezya, yada Laos, olmadı Filipinler, bir ihtimal Endonezya’da olabilir, belki de Güney Kore, hiç olmadı Japonya. Fiji yada Tayvan dersem de şaşırmayın. Kısacası hiçbişey belli değil ve ne zaman belli olur hep beraber yolda görecez.

tayland

Bu arada söylemeden duramayacam, Karma yine beni yolumdan vazgeçirmek için beyhude bir çabaya girdi. LinkedIN sayfamdan bu son 1 hafta içinde iki iş teklifi aldım. İkisi de kurumsal açıdan bakınca oldukça iyi işlerdi ve ikisi de “bolca yurtdışı seyahati” olacağını açık olarak belirtiyordu. Açıp profilime bakarsanız son 1 sene içinde kurumsal olarak hiç bir halt yememiş olduğumu ve tam tersine kurumsallıkla çok afedersiniz “testis” geçtiğimi farkedersiniz. Kendilerine çok teşekkür ederek suratımda bunu yapabilmenin verdiği eşsiz gevrek gülümsemeyle reddettim ve telefonu yerine koydum. Yanımdaki arkadaşım “n’oldu lan? Kızın biri mesaj falan mı attı ne sırıtıyon?” dedi. Nası bi gevreklikse artık suratımdaki…

Son bir kaç haftadır üzerimde olan sıkıntı bilet alınca da geçmiş değil. Evden çıkasım gelmiyor, dizi izlemekten kusmak üzereydim. Kendimi Kadıköy’ün sessiz mekanı Moda’ya doğru saldım. Her zaman iyi gelmişti, belki yine iyi gelir diye. Rasimpaşa’nın top oynayan bebelerinin arasından yılların tecrübesiyle sıyrılıp Bahariye’den Moda’ya doğru yöneldim bu sefer karşımda çok katı iki defans oyuncusu bulunuyordu. Evet, Bahariye caddesinin korku salan iki güçlü ismi Unicef ve Greenpeace yolun her iki tarafını da abluka altına almış bulunuyordu. Eskiler bilir, Batistuta gibi dikine gitmeyi sevdiğimden korku yok devam dedim. Önümdeki teyze hallice genişti ancak alışveriş torbalarıyla birlikte bir araba kadar yer kaplıyor ve normal teyzelere nazaran hızlı ilerliyordu. Tabiri caizse –need for speedciler bilir- drafting yaparak teyzenin önden açtığı rüzgar kanalına dahil olup Unicef’i atlattım. Hızımı alamayıp teyze’nin önüne geçtiğimde ise karşımda Greenpeace ekibi çıktı. Sakallarım biraz uzamış, saçım dağınık ve salaş göründüğümden bana yönelme ihtimalleri çok yüksekti ve bunda yanılmadım. Yüzündeki o kocaman sahte gülümseme ile bana doğru geldi, vücut çalımı yapsam da yemedi lakin bu taktiği yapmaya çalışan tek mal ben değilim.” Merha.. “ kelimesini duyar duymaz “çok teşekkürler zaten destekçinizim her ay kredi kartımdan bir miktar destek kesiliyor ve dergileriniz adresime ulaşıyor!” dedim. Benden size tavsiye, işe yarıyor. Kesin bilgi yayalım!

Kilisenin oraya geldiğimde çok değerli bir tiyatrocu olan Serdar abim’in bana seslendiğini farkettim. Oturup memleket meseleleri ve Asiye nasıl kurtulur diye saatlerce sohbet ettik. Uzun süredir kaliteli bir sohbet yapmadığımdan çok da iyi geldi. Ayrılırken bana kusura bakma kafanı ütüledim saatlerce demesi mecaz anlamda yanlış gerçek anlamda doğruydu. Sabahtan beri karman çorman olan kafam güzel bir sohbet karşısında biraz kendine gelmişti. Ayrıldık ve sevgili Moda’da çay bahçesinde mütevazi keyfimle yazımı yazmaya başladım.

photo 2

Çok koptum olaydan farkındayım, en son Tayland’a gidiyordum. Evet yine her zaman olduğu gibi plansız programsız yola çıkıyorum. Bu sefer daha sıkışık bir bütçeyle çünkü son durağım olarak hedef koyduğum Japonya için yolda para biriktirmem gerekiyor. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum Sakura mevsimini bu yıl yakalarım umarım. Sponsor bulabilmek için oldukça uğraştım ancak henüz yeterince takipçi sayısına ve site trafiğine ulaşamadığım için olacak pek sallanmıyorum :) Neyse, olursa olur olmazsa olmaz. İyi kötü idare edip ofis dışında bir şirketin maaşına bağlı olmadan yaşamımı sürdürebiliyorum, bu benim için yeterli zaten.

Nisan’dan beri Bosna hariç hiç bir yere gitmedim ve bunun sıkıntısını fazlasıyla hissediyorum. Maddi olarak işleri yoluna koymak düzenli bir iş olmayınca çok kolay olmuyor ama şikayet ettiğim düşünülmesin. Bu 6 aydır yaşadığım maddi sıkıntı ve stresi ofiste yaşadığım 1 günlük strese değişmem, hatta üstüne para veririm!

Bu sefer ki Asya seyahatimde beni okuyan herkese ufak tefek çam sakızı çoban armağanı hediyelerim olacak. Maksat biraz gaza gelin, yola çıkın. :)

Şimdilik görüşmek üzere, Moda’dan selamlar!

Gökhan

 

3 Responses

  1. Can Çakır

    3 aydır Güney Amerika’dayım, bir tek Kadıköy’ü özledim desem yeridir. Gerçi bu aralar zabıta iyice darlamış diyorlar?

    Blogun takipçisiyim hocam, yolda bol şans, sevgiler.

    Yanıtla
    • Gökhan - Yoldaki.com

      Çok teşekkürler. İstanbul’a dönüş yazımda da belirttiğim gibi ben de sadece Kadıköy’ü özlerim :) Zabıta’nın da darlanacağı gün gelir elbet bir gün.

      Takip için çok teşekkürler! Moda’dan selamlar :)

      Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.