Goa’dan çıkışım her zamanki gibi beklentilerin ve planlananın çok daha ötesinde oldu. Normal plana göre Cumartesi’ye bilet bulamayan ajans Pazar günkü bileti hazır etmiş olması gerekiyordu ve tabiki böyle birşey de olmadı ve bana Çarşamba gününe bilet bulabileceğimi söyledi. 76$ fiyat çıkardığı 36 saatlik tren yolculuğunun alternatifi olarak bana 560$’lık uçak bileti teklifi sundu. Hemen cep telefonundan momondo uygulamasıyla ucuz uçuşlara baktım ve aynı günün akşamı saat 6 için 110$’lık uçuş buldum. Treni beklesem 3 gün için kalacak yere ve yemeğe para verecem + tren’in ücretini de hesaba katarsak hemen hemen kafa kafaya gelecek. Artık Goa’da daha fazla kalmak istemediğim için bileti aldım ve hemen eşyaları toparlayıp çıktım.

Capture

Delhi’ye ve ardından Haldwani oradan da Nepal’e sadece 150km uzaklıkta bulunan Uttarakhand’da ki Baluti çiftliğine gitmek üzere uçağa atladım ve akşam saat 8:30 civarı Delhi’ye indim. Öncesinde Delhi havalimanında yatılıp yatılamayacağı gibi konularda internetten bilgi topladım ve iç hatlar olduğu için yatabileceğim bir yer bulunmadığını öğrendim. Danışma’ya gidip yakınlarda ucuz otel olup olmadığını sorduğumda artık bir şeyin farkına vardığımı öğrendim. Hintlileri tanımaya başladım, el hareketleri ve yüz mimiklerinden yalan söylediklerini rahatlıkla anlayabiliyorum. Tabiki ucuz bir yer bulamayacağımı, kendisi bir otel önereceğini ve o otelde kalırsa ucuza kalabileceğimi, müdürü tanıdığını, taksiyle gelip beni alacaklarını ve otelin oraya götüreceklerini ücret almadıklarını, gecelik ücretin 40$ olduğunu vs. vs. söyledi. Artık çakallıkta sınır tanımadığım için düşmanıma daha yakın olmaya karar verdim. Tamam kabul çok güzel dedim. Otelin numarasını verdi ve arayıp havalimanının 1. Peronunda olduğumu ve beni almalarını söyledi. Ok dedim, aradım ve hemen taksi göndereceklerini söylediler. Ardından danışma’ya teşekkür ederken özellikle ismimi sordu, Fenasi dedim :) . Not aldı… Taksi geldi, havalimanı’nın karmaşasından beni kurtardı ve otele götürdü. Otele gittim, fiyatı sordum, duvarda asılı olan yerde 25$ olmasına rağmen 40$ dedi. Neden 25$ değil diyince o vergisiz hali dedi. Teşekkür edip, kalmayacam dedim ve çıktım. Bu şekilde taksiyi bedavaya getirmiş ve otellerin bulunduğu mekana gelmiş oldum. Artık ateşe ateşle karşılık vermeye başladım. 10$’a çok gürültülü olsa da ucuz bir otele benzer birşey bulup kaldım. En azından internet vardı. Köşedeki büfeden püskevit falan bişeler aldım, burda dikkatimi çeken bir nokta da esnafların hepsi “daha kalacak mısın burda?” sorusunu soruyor. Yok dersen geçiriyo fiyatı, evet dersen daha normal fiyattan veriyor. Bilginize.

Sabah havalimanı’nın yanında bulunan otobüslerin şehirler arası otobüs terminaline gidenini aramaya koyuldum. Danışmaya göre burdan otobüsler kalkıyordu. Tabiki yok öyle birşey. Yine en güvenilir yöntem olan İngilizce bilebileceğini düşündüğüm birini gözüme kestirip sordum. Gel dedi, bende o tarafa minibüsle gidecem ordan ikimizde metro’ya bineriz yolumun üstü beraber gidelim dedi. Eleman da IT’ci çıktı, genel bir muhabbet başladı. Minibüsle metro istasyonuna ordan Metroyla da otobüs terminaline gidecek bir diğer metro’ya kadar eşlik etti. Vedalaştık ve Hindistanda bineceğim sarı yeşil ilk Rikşacı dayı beni bekliyordu. 200rupi’den açtığı kapıya 15rupi ile karşılık verdim ve 35’de anlaştık. Gideceğim yeri sorduğunda beni ilk başta metro yerine “tourist information’a” götürdü ve ordan bilgi almamı istedi. Muhtemelen komisyon almak içindir diye düşündüm tabi. Normal şartlarda turist information’ın insanları kazıklamaması gerek ama bunlar kesinlikle otobüsle gitmememi gideceksem de turist otobüsüyle gitmemi tembihlediler. Ve tabiki ayarlayabileceklerini… Yok dedim, halk otobüsüyle gidecem. Dayanamasın, insanlarla kavga etmek zorunda kalacaksın, oturamayacaksın vb. “uyarılar” yaptılar. Yok dedim, yemem artık. Hatta Haldwani’ye otobüs yerine daha rahat olan taksiyle gitmemi önerdiler, sadece 150$ tutacaktı. Teşekkür ettim ve rikşacı dayı ile metro’ya ulaştım. Biraz kalabalık olsa da bizim metrobüslerden çok da farklı sayılmaz.

buses

Otobüs istasyonuna ulaştığımda bizim Harem’den 40 kat kalabalık bir yerde birden etrafımı 10-15 adam sardı, hepsi bir ağızdan yer isimleri söylüyordu. İstanbul! dedim, hepsi birden bi iki saniye için durdu, İstanbul’a benzey “is” ile başlayan yerlerin isimlerini söylemeye başladılar. Aralarından birine odaklanıp Türkçe konuşmaya başladım. Gülmeye başlayıp Hintçe ve İngilizce bişeler söylemeye başladı. Türkçe devam ettim ve gülerek elimdeki 10rupi’yi gösterdim. Türkçe olarak küfür ettiğim için ne söylediğimi yazmıyorum buraya ama oldukça yaratıcı şeylerdi. Hızlıca hareket etmeye başlayınca beni takip edip etmemek arasında kaldılar bir an için ve peşimi bıraktılar. Hindistan’ın tümünde geçerli olabilecek bir kural size, eğer karşınızdaki satıcı fiyattan bahsederken “very very” diyorsa anlayın ki 4 katına kadar indirebilirsiniz ücreti. Bu etrafınızı saranların en yoğun olduğu yer tabiki tam kapıdan giriş noktası, hızlıca en ortalara doğru ilerlerseniz bu adamlardan tek tük ara ara musallat olan oluyor. Elinde düdükle yaklaşık 33 senedir orada görev yaptığını tahmin ettiğim bir abiye usulca sokulup gideceğim yerin adı olan Haldwari! dedim. Beni irice bir muavin’in yanına getirip bağırmadan Haldwari dedi. 250rupi ödeyerek lafta 6 gerçekte ise 8 saat sürecek olan halk otobüsüne bindim. Gerçekten eski püskü ve birçok narin kıçın tahammül edemeyeceği bir otobüs ama bence o kadar da abartılacak birşey yok. Sadece eski bir otobüs ve konforsuz. Onun dışında ara ara gelen mısır kokusu, lağım kokusu geliyor dışarıdan. Bazen de inanılmaz güzel yemek kokuları… Sarışım mavi gözlü hintli bir eleman ve onun arkadaşıyla yan yana oturuyoruz. Elemanlar ingilizce konuşabileydi iyidi, garip tiplerdi merak ettim hikayelerini ama tabi birşey öğrenemedim.

Bizim karayollarında yapılan sinyal verme, selektör, dörtlü yakma vb. her türlü olay burada kornayla yapılıyor. Bir süre sonra kulak alışıyor ve 10sn boyunca kesintisiz korna çalındığında bile bakmıyor insan. Çok alışmamak lazım buna tabi. 3-4 yerde mola verdikten sonra saat 9 gibi varıyoruz. Açıkçası hiç beklediğim gibi ufak bir yer değil. Baya büyük bir kasaba ve tıklım tıklım insan kaynıyor. Hindistan gerçekten kalabalık. Kalacağım yere beni götürecek olan çocukla buluşuyorum, otobüsten iner inmez zaten o bölgedeki tek turist olduğum kabak gibi ortada olduğundan hemen tanıyor beni ve bir jiple yola çıkıyoruz. 45dk kadar süren bir yol sonunda köye ulaşıyoruz. Gece olduğu için hiçbirşey göremiyorum tabi ama gece bile çok güzel gözüküyor ev. Fotoğrafları bir sonraki yazımda paylaşacam. 2 gündür sadece 1 paket bisküvi yediğimin farkına eve gelince varıyorum. Garip bir şekilde aç bile değilim halen. En son Goa’dan çıkmadan önceki günün akşamı çorba kılıklı birşey içmiştim sonrasında da ertesi gün ufak bir bisküvi o kadar. Kanadalı bir çift ve Fransız bir kız 2 haftadır burdalarmış. Hemen bana yiyecek birşeyler hazırlayıp getiriyolar sağolsunlar. Aynı odada 4 kişiyiz. Yer yatağım rahat, oda güzel, sabah da güzel olacak gibi…

2 Responses

  1. Berber Kenan

    Haritaya göre oradan yürüyerek Çin’e geçer :) Çin’i baştan sona yürüyerek de Japonya’a varırsın. Orada da ermiş olacağın için seni direk kadrolu Şinto Rahibi olarak işe alırlar :)

    Ayrıca IT’cisinin az olduğu yerde takılıyorsun herhalde. Zira Hindistan gibi IT’cinin bol olduğu ülkede bir taneye denk gelmen de büyük başarı. Hintliler senden sonra Rizeliler vize uygulamaya başlamaz umarım :)

    Yanıtla
    • yoldakicom

      valla şu ana kadar sadece 1 tane ITciye denk geldim..genelde yazılımcı alayı, pek donanımcı yok burda :) HRO akımı başlatıyorum burda (Hindistan Rizeli Olsun)

      Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.