Hokkaido’lu arkadaş baya bir uyku sorunu çekiyor. Gece uyuyamıyorum diyip 5dk sonra horlamaya başlıyor sonra 1 de uyanıyor yine aynı şeyden şikayet ediyor ve ardından uyuyup sabah 5 de dikiliyor ayağa. Jetlag olayını pek çözebilmiş değil anladığım kadarıyla, nasıl 6 aydır yolda anlamadım.

Sabah çok ince bir ses duyuyorum… “Yokaaaan….yogona siliiiiip? Yokkaaaaan…yogona siliiiip?”
Alnımdan öpüp uyandırsa tam olacak, arkadaş bi dürt bi düzgün ses çıkar, ne zormuş kibar Japon tarafından uyandırılmak. Belli ki kahvaltı yapacak yanına adam arıyor, he dedim az dur hazırlanayım da gidelim.

Hokkaidolu Deliganlı Aki Kawai ile son günümüz, kendisi Isfahan’a doğru yol olacak bende Meshed’e doğru. Telefonlarımız ve maillerimiz karşılıklı alınıyor ve sen sağ ben selamet ayrılıyoruz. Yolculuk yaparken en çok yaşanan şey işte bu. 2 günlük yakın arkadaşlıklar. Gezgin’in arkadaşlık kurma rehberinde normal tanışma esaslarının tahminen ilk 20 maddesi bulunmaz. Öyle hızlı bir şekilde muhabbete girilir ve olaylar gelişir ki birçok badireler atlatıldıktan ve artık neredeyse birkaç saat içinde beraber ayrı eve çıkacak kadar yakınlaşıldıktan sonra isim sorulur. Başlarda bu çok garip geliyor çünkü özellikle yalnız seyahat etmenin dezavantajlarından biri olan “yalnız olma” durumu benim çok alışık olduğum bir durum değil. Bazı insanlar nispeten içe kapanık, “introvert” denilen kişiliklere sahiptir ve uzun süreli yalnızlık onlara pek koymaz. Bazı insanlarda dışa dönük “extravert” denilen kişiliklere sahiptir ve her daim yanlarında biri olsun isterler, yoksa da hemen hızlı bir şekilde edinirler. Bende ise ikisinden de biraz var ve sanırım seyahat için en uygun karakter bu olurdu. Şahsen sürekli yanımda aşırı derece sosyal ve herşeye lapin gibi atlayan biri istemem. Veya tam tersi sürekli yalnız kalmak isteyen biri. Herneyse, işin psikolojik tarafı çok uzun, başka bir yazıda kısmetse :)

 

 

 

 

 

Yazd, diğer İran şehirlerine göre daha küçük ve daha turistik bir yer. Gezilip görülecek çok fazla şey var ama benim aradığım insan profiline burada rastlamak biraz zor. En azından kaldığımız bölge için durum bu. Çok fazla şehrin yerlisiyle muhabbet etme şansım olmuyor. Herkes turist görmeye alışık ve çok muhabbet canlısı değiller. Burada

Hostel çalışanları sıcakkanlı ve eğlenceli

Hostel çalışanları sıcakkanlı ve eğlenceli

Couchsurfing yapamadığımdan dolayı hostel’de kalıyoruz. İkimiz de buranın en meşhur hosteli olan Silk Road’a geldik fakat fazla rezervasyon yaptıklarından yatak bulamadık ve hemen karşısındaki Orient Hostel’e yönlendirildik. Sıkıntı yok, hemen hemen aynı zaten hiçbir farkı yok sadece geceliği 1$ daha pahalı (Silk Road 5$, Orient 6$). Yalnız burada önemli bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Ertesi günlerde hostel çalışanlarıyla yaptığım samimi muhabbet sonucunda bir itiraf geliyor. Silk Road ve Orient hostel sahipleri aynı, ve bazen bilerek fazla rezervasyon yapıyorlar. Gelen müşteri yatak bulamayınca hemen hemen aynı olan ve sadece 1$’lık fark olan Orient hostel’i tercih ediyor, aynı bizim gibi. Bu bir pazarlama stratejisi ve bu şekilde normalde 5$ olan odayı 6$’a vermiş oluyor. O yüzden birbirine yakın hosteller için özellikle her zaman pazarlık edin ve eğer ekstra bir özellikleri yoksa önceki hostelle aynı ücrete kalmak istediğiniz konusunda ısrar edin.  Ben çıkışımı yaparken bu bilgiyi koz olarak kullandım ve fiyatı 5$’a indirdim :).

Akşam Meshed’e gitmek için bilet almam gerek ve geç saate almam gerekiyor ki geceyi otobüste geçirebileyim. Hostel bilet konusunda yardımcı olabileceğini, buradan bileti aldırıp 5,000 tümen (1,5$) karşılığı bileti hostele göndertebileceklerini söylüyorlar. Normalde gidip alırdım ama saat henüz 12 ve bileti akşam 8’e almayı düşünüyorum. Terminalin bulunduğu yer merkezden çok uzak ve üzerimdeki eşyalarla oraya kadar git gel yapmak istemiyorum. Ok diyorum ve birkaç saat sonra bilet geliyor. Akşam vaktine kadar hostel’in restoran bölgesinde oturup internette dolanıyorum. Çalışanlarla muhabbet ediyorum vs derken ufak ufak yola çıkmaya başlıyorum. Yine, yeniden…

Terminale geldiğimde daha vaktim var fakat en azından otobüsün nereden kalkacağını öğrenmek için yeri aramaya başlıyorum. Aldığım kesin tarifler sonucu 8-10 farklı yere yönlendiriliyorum. En sonunda biletin hangi yazahaneden alındığını buluyorum ve oranın adamı beni perona yönlendiriyor. Bilet saat 8 ancak benim binmemi istediği otobüs 7 otobüsü. Eleman ile otobüs muavini arasında baya bi tartışma çıkıyor ve sonuç olarak beni otobüse kabul etmiyorlar. Benim için hava hoş, Meshed’e ne kadar geç varırsam o kadar iyi benim için çünkü oradaki arkadaşım Mehrdad’ın dersi saat öğlen 1 de bitecek ve ben saat 11 de orda olacam. Ailesi evde beni bekliyor ancak yine de Mehrdad ile önce buluşma şansım olsa daha iyi olurdu. Bir oraya bir buraya koşturuyor beni, ardından 8 otobüsünün yanına geliyoruz ve burada beklememi söylüyor. Gene bişe çıkacak, elemanın suratında ki “yaaa bi şekilde hallederiz sıkıntı yok” ifadesinden belli. Ve tabiki o otobüse girerken de sıkıntı çıkıyor. Bu seferki sıkıntı bu otobüsün VIP olması ve benim biletimin VIP olmaması. Tekrar yazaneye gidiyoruz ve VIP bilet ücret farkını veriyorum. Bu sırada İngilizce bilen devasa bir adam olan Hasan devreye giriyor ve bana yardımcı oluyor. Otobüste beraber otururuz hem muhabbet ederiz, benim biraz İngilizce pratiğe ihtiyacım var diyor. Eyvallah diyorum, nasıl olsa önceki hikayelerden de bilindiği gibi yanıma devasa insanların oturması artık bir rutin halini almış durumda. Benden daha çelimsiz biri otursa sırf keyifden dövecem yemin ediyorum.

Hasan, İngilizce öğretmenliği okuyor ama öğretmen olmak için İngilizcesi gerçekten çok yetersiz. Çok fazla pratiğe ve kelime haznesine ihtiyacı var. İran’da çok sık yaşanan bir durum insanların üniversiteye çok geç yaşta girmesi ve İngilizce öğrenmeye çok sonradan başlamaları. Kendi ülkelerinden umudu fazlasıyla kestikleri için en azından İngilizce öğrenip bir şekilde kaçma çabası içindeler. Benimle tanıştığı için çok mutlu oldu gerçekten ve bunu görünce ben de mutlu oldum tabi. Cüssesiyle orantılı olarak sesi de çok yüksek çıkıyor ve muhtemelen konuşmamızı tüm otobüs duyuyor ancak buradaki otobüslerde kimse kimseye ses çıkartmıyor pek. İstersen müzik aç bangır bangır dinle, istersen bağıra çağıra konuş kimse pek bişey demiyor. Hatta bir ara çok sevdiği “Gönül” isimli bir Türk şarkıcının şarkısını dinletiyor, bu kız İbrahim Tatlıses’in kızıymış. Hiçbir fikrim yok açıkçası diyorum, ilk defa senden duyuyuorum dediğimde baya bi şaşırıyor. Çok büyük hayranıymış bu kızın.

En arka koltukta oturuyoruz, bizim arkamızda da yatılabilecek bir bölüm var oraya da bir apaçi grubu yerleşiyor. Ara ara birkaç yolcuyla takışıp kargaşa çıkartmaları dışında bir sıkıntıları yok ama Hasan kendilerini pek sevmedi. Bana da dikkat etmem konusunda uyarıda bulundu, değerli eşyalarımı vs açıkta bırakmamam için. Muhabbet tabiki siyasete geldi ve yine her zamanki muhabbetleri anlattım. Politikacılar hakkında en güzel tanımlamayı yine kendisi yapıyor ve bozuk İran’lı Amerikan aksanıyla “Maadafakıırs” diyor. Sonra yoldaki hayatımda ilk iş teklifini alıyorum. Yazd Üniversitesinde İngilizce ve Bilgisayar öğretmenliği! :) Şakayla karışık olduğu için olur tabi neden olmasın diyorum belki bir gün olabilir. Kuzeni Yazd üniversitesinde profesör ve birkaç bölümün başkanıymış anladığım kadarıyla. Ona telefon ediyor ve biraz konuştuktan sonra bana veriyor telefonu. Profesör’ün İngilizcesi gerçekten çok iyi ve biraz konuştuktan sonra bana işi anlatmaya başlıyor. Bir dakika diyorum, benim ne diplomam var ne öğretmenlik tecrübem hiçbişeyim yok diyorum. Önemli değil, kimsenin taktığı yok onları burda. İngilizce öğretecek hiçkimse yok zaten, sen gelmek iste yeter herşeyi hallederiz diyor. Baya ciddi ciddi öğretmenlik teklifi aldım resmen! Çok teşekkür edip şu an için kabul edemeyeceğimi söylüyorum, belki seneye :).

Yol uzun ve VIP otobüse binmiş olduğum için kendimi şanslı sayıyorum. 15 saat yol normal koltukta zor geçerdi, burda daha rahat kesinlikle. Az da olsa uyuma imkanım oluyor, 10dk 20dk aralıklarla uyuyup uyanıyorum. Ardından gece saat 1 gibi Hasan, bir ton çapati ekmeği ve 2 soslu tavuk but çıkartıyor önümüze ve hadi yiyelim ben acıktım diyor. Çok fazla yiyesim yok ama çok güzel koktu mübarek. Az atıştırıyorum bende ve tekrar uykuya dalıyorum. Sabaha karşı saat 4-5 civarı otobüs durduruluyor ve arama yapılacak içeride. Afgan uyruklu adam varsa onları ayıklayıp baya bi sorguya çekiyolarmış, pek sevilmiyorlar burda. Hepimiz inip baraka gibi bir yere girip bekliyoruz, dışarısı baya soğuk. Süper sevimli bir köpek fırlayıp aramızda dolaşmaya başlıyor ve uyuşturucu arıyor. Ulan diyorum kesin şimdi gelir bana bişe yapar bu hayvan, her zaman köpeklerle ilgili bişeler olur bana zaten. Hiç kötü bişe olmadı ama bir köpek bana geldiğinde her zaman farklı tepki verir, herkesi sırayla koklaya koklaya geçiyor ve bana geldiğinde zıplayıp yanağıma bir öpücük kondurup koklamaya devam ediyor :) . Herkes gülüyor ve polis bunu yaptığı için baya bi bağırıyor hayvana malesef. Neyse ki şiddet yok, bağırmasını pek kafaya takmış gibi durmuyor. Bunun dışında herhangi bir ekşın çıkmıyor, asayiş berkemal. Yola devam…

Sabah 10:30 civarı Mashad’e varıyoruz. Hasan benden 15-20dk önce iniyor ve herhangi bir problemde mutlaka onu aramamı istiyor. Vedalaştıktan sonra otobüs terminale ulaşıyor ve yine bir başka sıkıntı olan taksi muhabbeti başlıyor. Elimde adres var, taksiciye gösterince “ooooo çook uzakmış burasııı” şeklinde ıslık çalıyor, hehe yersen tabi. İçeride bir banko arkasında bir güruh taksici var, adresi onlara gösteriyor ve hani filmlerde borsacılar olur ya ellerinde kağıtlar olan kalabalık bir topluluk sürekli bağırır onu al bunu al şunu sat falan diye, işte aynı muhabbet oluyor. Adresi gören herkes 25! 30! 20! 45! diye bağırıyor. Ben de kalem kağıt çıkartıyorum ve 10 yazıyorum :) Pazarlıklar sonucu 15’e kadar iniyorlar ama kabul etmiyorum ve 10’da ısrar ediyorum, onlar da kabul etmiyor bende dışarıdaki taksimetreyle çalışan taksicilere yöneliyorum. Yaklaşık 15-20dk sonra tam olarak adresin önündeyim, taksimetrede yazan miktar 12,000 tuman. Bu sefer başardım! :)

Eve geldiğimde babası kapıyı açıyor ve çok sevimli bir gülümseme oluşuyor yüzünde. Çok yaşlı ve diabet hastası. Yürümekte bile zorluk çekiyor ama bana çay getirmek, yiyecek bişeyler getirmek için sürekli bir çaba içinde. Durdurmaya çalışıyorum ama nafile. Biraz yardım edebiliyorum ancak ve odaya çekilip en azından benim için daha fazla bişeyler yapmamaları için inzivaya çekiliyorum. Ardından Mehrdad geliyor ve uzun süreden sonra tekrar görüştüğümüz için baya bi hasret gideriyoruz. En son sanırım 4-5 yıl önce İstanbul’da görüşmüştük. Yemek hazırlanıyor ve yemeklerin muhteşem olduğunu artık söylememe gerek yok sanırım.

İran’da çalışma saatleri ve yemek saatleri bizden çok farklı. Saat sabah 9 öğlen 2’ye kadar çalışıp eve dönülüyor ve akşam 5’de tekrar işe gidilip 9’da çıkılıyor. Sanırım bu şekilde insanların sosyal olarak gelişmesi önlenmeye çalışılıyor. Sabah trafik çok yoğun olduğundan insanlar en geç 6’da evden çıkmak zorunda ve saatlerce trafik içinde işlerine ulaşmaya çalışıyorlar. Biz de İstanbul’da aynı şeyden şikayetçiyiz ancak buradaki durum beterin beteri durumunda gerçekten. Öğlen 3 saatlik bir yemek ve dinlenme için evleri yakın olanlar evlerine gidiyor, evleri uzak olanlar içinse ayrı bir sıkıntı. Tekrar işe dönüp akşam 9’da eve geliniyor ve bu yüzden akşam yemeği genellikle saat 10 civarı yeniliyor. Öyle bir sistem ki aslında hayatın baştan sonra işte geçiyor gibi. Ev dediğin yer sadece yemek yediğin ve uyuduğun yer olmuş durumda.

 

Yol yorgunu yatar…

 

 

2 Responses

  1. Nurten Saraç

    Sevgili Gökhan, adresini babandan aldım. Yukarıdaki yazını zevkle okudum. Devamını da hasretle bekliyorum. Seyahatinin zevkli ve neşeli geçmesini de temenni ediyorum.

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.