Yeni bir ülke daha ufukta gözükmeye başladı. Kamboçya! Hakkında neredeyse hiç bir şey bilmediğim bir ülke ve etraftan duyduklarımsa hiç bir şekilde tatmin edici şeyler değil. Kimisi harika, hayallerimin ülkesi diyor kimisi ise bir an önce kaçmaya bakın… Her zaman olduğu gibi yine görmeden öğrenemeyeceğimiz bir durumdu ve haliyle hadi bakalım dedik, görelim bakalım şu iki uçtaki memleketi. Yazıyı okudukça da bunun kısmen ne kadar doğru olduğunu da öğreneceksiniz. Açıkçası ben de bu kadar uçlarda bir ülke beklemiyordum. Komik olduğu kadar ağlatacak kadar acı hikayelerle dolu olan ülkeye hoşgeldiniz!

Bangkok’a gidip hiç beklemeden direk havalimanına gittik ve uçağımızı beklemeye başladık. Başta otobüsle gitmeyi de düşündük ama hem hile hurda ile nam salmış Poi Pet sınırıyla uğraşmamak hem de zaten ucuz uçak bileti bulabilmiş olduğumuz için uçmaya karar verdik. Artık havalimanlarında uzun vakitler geçirmeye baya bir alıştık zaten, 3-5 saatlik bekleme süreleri bizim için resmen hadi kalk az kaldı check-in yapalım demeye başladığımız zamanlar.

Vakit geldi ve kısa bir uçuş sonrası Kamboçya’nın başkenti Phnom Penh’e indik. Yeni yıl, yeni ülke! Umarım böyle devam eder. Uçaktan inip pasaport kontrole doğru giderken Türkiye’nin 80’lerden kalma sular idaresi kıvamında bir bölgeye ulaştık. Hınca hınç insanlar doluşmuş, sıra pek var denilemez. Yukarıda yazıyor, tourist visa 30$, special visa (çalışma vizesi) 35$. Evet çalışma vizesi almak için 5$ fazla ödemeniz yeterli. Pasaportları bir taraftan elemana veriyorsun ve sonrasında beklemeye başlıyorsun. 15-20dk içinde pasaporta vize veriliyor ve diğer taraftaki eleman bir yandan pasaportu gösterip diğer taraftan ismini söylemeye çalışıyor. Bu noktada pasaporta iyi odaklanmak lazım nitekim benim ismimi Gubalhoa gibi bir ses çıkartarak söyledi :) . Burcu’yla aynı anda vermiş olmamıza rağmen onunki benden bir 10dk sonra çıktı ama sonunda çıktı, herhangi bir problem yaşanmıyor. Pasaportu teslim alırken vize ücretini de ödüyorsun ve 30 günlük vizen elinde.

Çıkar çıkmaz hemen olmazsa olmazımız sim kartlarımızı çıkışta satın aldık. Şu ana kadar gördüğüm en ucuz mobil internet burada.

kamboçya internet

5$’a 30 günlük 3gb limitli internet paketimizi aldık ve airbnb’den günlüğü 15$’a kiraladığımız yere gitmek üzere tuktuk’la anlaştık. Sadece 3 günlük kiraladık ve bu kadar para vermemizin sebebi aslında Hindistan konsolosluğuna olan yakınlığından dolayıydı. Hemen gidip vize işlemleri hakkında bilgi aldıktan sonra asıl kalmak istediğimiz yere geçecektik. Konsolosluğa gidip vize alıp alamayacağımızı öğrendik ve bir problem yok dediler. Almak istediğinizde internetten formu doldurun, yanınıza 1 resim alın, 75$ bayılın ve 3-4 gün içinde de vizenizi alın dediler. Önceki yazımızdan hatırlarasanız Bangkok’da ki Hindistan konsolosluğu Türklere vize vermiyordu, buraya gelmemizdeki en büyük sebeplerden biri de buydu zaten, şimdilik!

Havalimanında 2 Fransız eleman bulduk ve gideceğimiz yer hemen hemen aynı gibiydi. 9$’lık fix bir tuktuk ücreti var ve dedik 4 kişi binip paylaşalım. Herkese OK olunca atladık ve kalacağımız yere doğru yola çıktık. Sokaklarda turlarken gözümde ilk canlanan intiba sokakların Hindistan’a, insanların ise Tay’lılara benzemesiydi. Baktığın zaman gayet güzel bir kombinasyon aslında, böyle olacaksa şikayet etmem :)

pp

pp2

Verdiğimiz adres tarifini bulana kadar tuktukcu baya bir dolandı durdu. Sokak isimleri bir garip, 21. Cadde diyoruz, bakıyoruz cadde bitiyor ama aradığımız numara yok, 3-5 sağ sol yapıp başka bir yere giriyor başka bir cadde daha ve onun da adı 21! Neyse en sonunda bir yerde indiriyor bizi ve tuktuk’un giremeyeceği(evet onların bile giremeyeceği yerler varmış!) bir sokağı işaret ediyorlar, oraya gidin orda aradığınız yer. Hiç içime sinmese de e hadi bakalım diyorum. Sokak gerçekten de pek bir hostelin bulunacağı bir sokak gibi değil, her yanda inşaatlar devasa demir kapılar var. Ne bir isim, ne bir tabela. En sonunda aradığımız numaranın olduğu kapıyı buluyoruz ama dev gibi demir bir kapı, vuruyoruz ediyoruz, etraftaki insanlar bize bakıyor gülümsüyor en sonunda yabancı bir kız kapıyı açıyor. Evet fotoğraflarda gördüğüm yer burası, en azından doğru yerdeyiz. Kaldığımız yerin içi güzel, sıkıntı yok. Dışarıdan komple izole edilmiş, ve o demir kapılar kilitler hepsi güvenlik amaçlı ve anladık ki güvenlik burada baya ciddiye alınan bir konu. Öyle ki yemek yemek için sokaklar arasında dolanırken bazı ev/dükkanlar görüyoruz, içeriye baktığımda bir çok yerde gördüğüm standart manzara var. İşte ne bilim karşıda televizyon, yerde yatan çocuk, kanepede teyzeler, arkasında araba!, mutfağın ortasında motor, satmak üzere hazırlanan ıvır zıvırlar sağda solda. Home office kavramı burada biraz daha farklı anlaşılıyor :) Şaka bir yana insanlar değerli olan herşeyini evin içinde tutuyor ve dışarıda bir gece kalması durumunda çalınacağını biliyor.

20160108_204632

Burada meşhur yemeklerden biri Amok. Neyi meşhur bilmiyorum, yaprağa sarılı servis edilen körili sebze. Pek bir olayı yok.

Yeme içme konusu benim için dahi az da olsa problem yaşatıyor. Çok fazla düzgün yiyecek yok açıkçası, özellikle Tayland gibi bir mekandan gelince. Burcu için ise zorluk katsayısı iyice artıyor çünkü bir vegan’ın burada yaşaması ciddi zor. Geleneksel yemekleri çok fena olmasa da çok daha iyilerini yediğimizden dolayı öyle aman aman bahsedilecek bir olayı yok açıkçası.

Ülke genel olarak gerçekten pahalı! Aslında yaşayana pahalı değil ama yabancılara geçirmasyon hat safhada. Pazarlık kuvvetinizin 5 Hintli gücünde olması gerek yoksa nuh derler peygamber demezler. Ülkenin para birimi Riel ama bu çok küçük meblağlarda kullanılıyor, geri kalanları ise Amerikan Doları ile ödüyorsunuz. Ufak tefek bir şey almak istediğinizde direk size 1$ fiyat çekiyorlar. 1 rakam olarak küçük ama burada para olarak 4000riel’e denk geliyor ve 2 bira 2 ekmek alınabiliyor o paraya. Bira + ekmek çok da iyi bir kombinasyon değil ama siz o şekilde değerlendirmeyin.

ATM’lerden para çektiğinizde elinize Amerikan Doları geçiyor. O yüzden eğer bu ülkeden başka bir ülkeye geçiş yapacaksanız size tavsiyem paranızı burada dolar olarak çekip orada exchange bürolarında bozdurmanız. ATM’ler çok fahiş fiyatlar çekiyor bizim bankalardan. Nakit çekim ücreti olarak 10$ civarı bir para her seferinde hesabınıza yansıyor. 1 ay kalıp 5 kere para çekseniz 50$ gibi saçma sapan bir para ödemiş olursunuz. O yüzden ben max çekebileceğim yada ay boyunca ihtiyacım olacağı kadarını düşündüğüm miktarı tek seferde çekip 1 ay yetinmeye çalışıyorum. Olmadı bir kere daha çekersiniz en fazla.

Pol Pot ve Soykırımı mutlaka bilinmesi gereken bir konu

Pol Pot ve Soykırımı mutlaka bilinmesi gereken bir konu

Normalde bir ülkenin tarihi beni çok ilgilendirmez, asıl olan insandır derim ve tarihi es geçerim ama çok yakın bir geçmiş oluşundan ve insanlar üzerinde halen çok çok büyük bir etkisi oluşundan dolayı bu sefer es geçemiyorum. Benim gibi tarihten nefret eden biri bile bunu yazıyorsa bence dikkate alın ve araştırın derim. Ancak baştan uyarayım, okuyacaklarınız içerisinde çok fazla şiddet ve vahşet var. Özellikle Kızıl Kmerlerin yükseliş döneminde.

Bu konu ile ilgili detaylı bir yazı şu anda hazırlamaya başladım ve bitince yayınlayacam tabiki ve açıkçası hazırlarken bile kanımı donduracak cinste bir soykırım söz konusu. Ölüm tarlaları ve Pol Pot rejimini bu diğer yazımda okuyabileceksiniz.

Phnom Penh, Nom Pen yada Pinom Pi şeklinde telaffuz ediliyor çoğunlukla. Kısaltmalarda ise PP şeklinde. Ben PP olarak kullanacam yazının sonrasında.

Buraya gelmemizde ki bir başka neden de pek tabiki Aynebilim Aşevi’ni ziyaret etmekti. Hemen kurucusu olan Ayşe Bilim’in evine doğru yola çıktık ve kolayca bulduk. Kendisine kaldığımız yeri tarif ettiğimde bana sanki Beylikdüzünden – Pendik arasında bir mesafeymişcesine “ohoooo taaa nerdesiniz siz ya?” demişti, ancak bahsettiği mesafe tuktuk ile 5dk yürüyerek ise 15-20dk mesafede :) . Ayşe’ye karşı ilk intibalarımız burada uyanmaya başlamıştı zaten, eğleneceğimiz garantiydi. Bir Pazar günü kahvaltıya davet edildik ve PP’de ayaklarımızın yerden kesildiği ilk an o oldu! Önce sanki birbirimizi çok uzun zamandır tanıyormuş gibi sarıldık hasret giderdik ve geyik muhabbetine hızlı bir girizgah yaptık ve sonrasında muhteşem bir kahvaltı sofrasına oturduk ki of diyorum… Cidden anlatılmaz yaşanır cinsten, ulan ben böyle kahvaltıyı Van’da bile yemedim dedirtti bana o derece!

Düşünün ki Türk kahvaltısından eser olmayan ülkelerde geziyorsunuz ve sonunda bununla karşılaşıyorsunuz

Düşünün ki Türk kahvaltısından eser olmayan ülkelerde geziyorsunuz ve sonunda bununla karşılaşıyorsunuz

Laf lafı açtı ve Ayşe ile şahane kaynaştık. Muhabbet gırla giderken Aynebilim Aşevinden ve projelerden bahsettik biraz. Kelebek parkı projesini dinlerken içimden keşke biz de bişeler yapabilsek dedim. Normal şartlar altında burada daha önceden bir yer ile anlaşmıştık ve gönüllü olarak orada çalışacaktık. Yine çocuklarla ilgili bir projeydi ama Kamboçya’da daha çok yeni olduğumuz için dolandırılma ihtimalimizi hep göz önümde tutuyordum ve en ufak bir falsolarını yakaladığımda bırakacaktık işi. Ama hiç gerek kalmadı… Ayşe’ye bizim her hangi bir şekilde yapabileceğimiz bir şey olur mu diye sordum ve gözleri parladı “ay olmaz olur mu? Gelin İngilizce öğretin!” dedi. Birden acayip mutlu olduk Burcu’yla beraber çünkü hem bildiğimiz bir proje hem de çok sevdiğimiz birinin yanında yapacaz. Daha ne olsun! Havada kabul ettik tabiki :)

20160104_161620

Hali hazırda çocukların köyde inşaat çalışması vardı ve 4-5 güne kadar açılmayacaktı. Biz de o 4-5 günü bari Siem Reap’e gidip görüp aradan çıkartalım istedik. Aynebilim’in planlarına da cuk diye oturuyordu bu. Sokakta dolanırken kocaman bir otobüs istasyonunun yanından geçerken gel dedim bilet fiyatlarını soralım, olmadı alalım hemen. G.S.T Express adında bir yer, ben burayı buranın ana terminali gibi bişey zannettim meğersem kendi başına bir otobüs firmasıymış.

gst

7$’a biletleri almış bulunduk ertesi güne ama almaz olaydık. Ertesi gün sabah 9 da kalkması gereken otobüs 11 de kalktı ve şehirden dışarı çıkana kadar heralde 4 saat kadar geçti. Akşam saat 8 civarı Siem Reap’e varmıştık ancak. Şerefsiz otobüs bir de bizi şehir merkezine değil, direk tuktuk şoförlerinin bulunduğu 3-4km kadar dışarıda ki yol kenarında bıraktı. Tabiki hemen etrafımız tuktuk güçleri tarafından sarıldı ve fahiş fiyatlar söylenmeye başladı. Hepsini reddettik ve yolun karşısına bişeler yemeye geçtik. Bir tuktukcu yavaş yavaş arkamızdan takip edip gevrek gevrek Nuri Alço gibi sırıtıyordu. Yemek yerken bile karşımıza geçmiş bizim yemek yememizi bekliyor ve yemekten sonra onunla gideceğimizden fazlasıyla emin gözüküyordu. Yemek bitti, kendisine doğru yöneldik, bizi tuktuk’a davet etti eliyle biz de hayır diyip bastık gittik. Bir süre arkamızdan küfür etti tahminen ama arkadaş düzgün efendi şekilde sıranızda durun, insanlar da inince gelip arabanıza binsin işte. Mallığın ne alemi var? Öyle bir inattı ki bizde ki o kadar yorgun olmamıza ve bombok bir otobüs yolculuğuna rağmen o kadar yolu yürüdük merkeze kadar.

Google Maps’den mekanın yerini bulduk ama tam önünde gözükmemize rağmen hiç bir yerde göremiyorduk. Etraftaki insanlara soruyoruz ama hiç bir fikirleri yok. En sonunda telefonla elemana ulaştım ve gelip bizi aldı. Biraz içeride ağaçlıklar tarafından kapanmış olduğundan gece gözümüzden kaçmış ama hemen yanındaki ve 15mt ilerisindeki esnafların diplerindeki mekanı bilmemesi cidden komik. Mekanın adı Adan World Guesthouse. Odaya girdik ve şaşırtıcı derecede güzeldi.

Capture

Tamam öyle çok muhteşem bir yer değil ancak baya geniş ve ferahtı. Sıcak su da vardı ve geceliği 2 kişi için kahvaltı dahil 9$. Sıcak suyun tazikli olmamasından sebep başka bir oda verilmesini istedim, diğer odayı verirken de klimalı mı istemiştiniz dedi ben de dalgınlıkla evet dedim ve klima kumandasını da verdiler :)

Meşhur Angkor Wat

Siem Reap’in en ünlü ve hatta tek ünlü mekanı UNESCO himayesinde koruma altında olan Angkor Wat tapınağı. En baştan söyleyeyim girişi kişi başı 20$ gibi uçuk bir rakam. Ama madem ki geldik girelim bari dedik, aslında girmesek de olur diye bir ikileme düştük ama neyse dedik. 2 ve 3 günlük biletler de var ancak sabah erken saatlerde gelirseniz akşamüstüne kadar bu devasa mekanı görebilirsiniz. Tarih ve bu toprakların mimarisine meraklı herkesin eminim ki rüyalarına girecek kadar güzellikte bir mekan. Benim için ise (ve Burcu için) o kadar paraya değecek bir şey olmadığı. Tamam iyi güzel 13.yy dan kalma dev bir taş tapınak. Devasa bir bahçe, güzel bir görüntü ama çoğu insandan duyduğum “hayatımda gördüğüm en büyüleyici yer!” tanımıyla uzaktan yakından alakası yoktu. Bakın yanlış anlaşılmasın, güzel değil demiyorum ama beni büyüleyen hiç bir tarafı yoktu. O dönemin şartlarına göre kesinlikle büyüleyici olabilir ama ben binalardan etkilenen biri kesinlikle değilim. Hatta açık konuşayım Mona Lisa’nın tablosunun orijinalini odama asmam çünkü sanattan anlayan biri değilim.

20160107_134838

Angkor Wat’ın içinden çok dışarısı daha fazla hoşuma gitti

20160107_110537 20160107_113657 20160107_113907 20160107_145509

Tuktukcularla girilen inatlaşmalar, 3$ çekilen yere 1$ önermemiz ve kabul görmememiz. Uzuuuun uzun bolca yürüyüşler oradan aklımızda kalan en belirgin şeyler olmuştu :) Hatta para harcamamak için günlerce sadece domates ekmek yememiz de şimdi gülerek hatırladığımız bir anı olarak kaldı. Düşük bütçeli değilseniz şayet, otellerde günlük 15$’a tuktuk turları var. Şehirde görülmesi gereken hemen herşeyi gösteriyorlar zaten ve hiç kasılmadan yorulmadan bu şekilde Siem Reap’i görebilirsiniz.

Siem Reap’in insanları PP’e göre daha rahat ve güleryüzlüler. PP’de genellikle size yürüyen para kaynağı şeklinde bakılıyor ancak SR’de öyle değil.

Capture

İletişime daha açıklar ve nispeten daha güvenli. Güvenden bahsetmişken biz buraya geldiğimizde çok kötü bir haber alıyoruz. Ayşe akşamüstü scooter’ı ile eve dönerken gasp ediliyor. Motorunun üzerinden çantasız çekip alınıyor ve çok kötü şekilde yere düşüyor. Sol tarafı neredeyse hissizleşmişti. Ne doğru dürüst yürüyebiliyor ne de hareket edebiliyordu. Bir gün sonrasında geri döndük ve Ayşe’nin evinde kalmaya başladık. Hem beleşe kalıp mis gibi buzdolabına çöküyor hem de kendisine yardımcı oluyorduk :) ( seni çooook seviyoruz Ayşe! :D )

PP’de resmen bir Türk örgütlenmesi var. Ben hayatıma hiç bu kadar çok Türkle farklı bir ülkede karşılaşmadım. İşin güzel tarafı hepsinin ayrı ayrı çok güzel insanlar olması ve hepsini tanıdığımız için çok mutlu olmamız. PP şehir olarak açıkçası hiç bir boka benzemiyor ve eğer tanıdığınız özel biri veya gideceğiniz özel bir yer yoksa 1 gün max 2 gün yeterli.

PP’in en kötü taraflarından biri de bu işte. Yine PP’de tanıştığımız Gezgin Fil Egemen’de kaza geçirmiş ve yaralanmıştı. Aradan bir kaç gün geçti ve LETS GO TURKO Ahmet ile tanıştık. O da fazla sürmeden ufak bir kaza geçirdi ve ciddi olmasa da yaralandı. Ayşe’de kaldıktan sonra kendisinin evini daha fazla işgal etmemek için bir guesthouse da oda tuttuk. Grand View Guesthouse Ayşe’nin evi motorla 5dk uzaklıkta ve geceliği sadece 5$ olduğundan tuttuk hemen. Yorgun bir günün ardından artık uykulu şekilde Ayşe’den çıkıp tuktukla guesthouse’a gittik. Biraz zoraki bulduk ama bulduğumuzda ışıklar kapanmıştı. Tuktuk’dan beklemesini istedik ve gidip kapıyı kontrol ettik, kapı açıktı ve tuktukcuya teşekkür edip gönderdik. Veeeeeeeee ekşın başlasın!!!

Gecenin ikisi olmuş, ben sırt çantamı indirdiğim anda farkettim ki pasaport laptop fotoğraf makinesinin olduğu asıl günlük çantam yok. Tuktuk’dan inerken içeride unuttuğumu hatırladım hemen dışarı çıktım ama tuktuk çoktan topuklamıştı bile çünkü çantayı unuttuğumu farketmişti. Arkadan getirmek yerine pek tabiki çalmayı yeğleyecekti. Burada bir dipnot ekleyeyim, asla asla asla ve asla hiç bir koşul altında hiç bir tuktukcuya güvenmeyin. Genelleme yapmak yanlıştır ama sizin güvenliğiniz için çok net şekilde tüm tuktukcuların birer potansiyel hırsız olduğunu söylemek zorundayım. En ufak bir açığınızda soyulursunuz. Bunu sadece bu olay için söylemiyorum, kaldığım süre boyunca yaşadıklarımdan edindiğim sonuç bu.

Bizim check-in’i yapacak çocuk yataktan yeni kalkmıştı zaten ve üzerindeki Real Madrid formasıyla hemen motoru dışarı çıkardı ve atla gidiyoruz bulmaya dedi. Hemen atladık peşine ama tabiki çoktan kayıplara karışmıştı. Tuktuk’a bindiğimiz yere gidelim dedim ve diğer tuktukcuların onu tanıyor olması ihtimalini umuyordum. Tabiki hepsi bir olmuş tanımıyoruz dedi. Tam o anda bizim elemanın çakallığı devreye girdi ve bana “eğer sorarlarsa yüzünü hatırladığını söyle” dedi. Ben direk dedim “yüzünü hatırlıyorum, plakasını da aldım, polise gidelim”. Çocuk da biraz şaşırdı ama hemen bana uyarak, tamam ben polisi çağırmaya gidiyorum dedi ve kulağıma “gider gibi yapacam beni durduracaklar zaten” dedi. Gerçekten de motora binmesiyle az ilerde durması bir oldu. Bir kaç kişi geldi, telefon konuşmaları vs derken ok dedi. Tuktuk çantanla beraber geliyor. İçimde öyle bir rahatlama oldu ki… Hadi laptop’dan geçtim, pasaportun kaybolması ve kısa süre sonra Hindistan’a uçacak olmamız en büyük sıkıntımdı. Bir süre sonra başka bir tuktuk ile çantam geldi. İçini kontrol ettim her şey yerli yerinde duruyor gibi gözüküyordu. Sadece o an farketmediğim ve fazlasıyla pasaport ve laptop’a odaklanmış olduğumdan fotoğraf makinesini es geçmişim. Hayatımda ilk defa seyahatte bir şeyim çalınmış oldu. O da Japonya’da bir arkadaşın bana hediye ettiği fotoğraf makinesi oldu. Hırsızın telefonunu bulup ona ulaşan çocuğa 5-10$ bahşiş vermemi istedi bizimki ben de verdim. 10$’a dünya yüküyle sıkıntıdan paçayı yırtmış oldum.

Acayip stresli geçen bir gecenin ardından yatıp kendimize geldik. Kaldığımız oda o kadar küçük ki, birimiz tuvaletten çıkıp yatağa geçmeden diğerimiz hareket edemiyordu nerdeyse ve sıcak su yoktu. Ucuz etin yahnisi işte :)

Bir başka yazıda Aynebilim Aşevi’nden ve Ayşe’nin maceralarından ayrıca bahsetmek istiyorum çünkü bunlar hakkında söyleyeceğim çok fazla şey var. Hali hazırda zaten çok uzun oldu bu yazı, burada bırakmak iyi olur bence :)

Bir sonraki hikayede Ayşe’yi hastaneye götürmeye ikna etmemiz, doktorun bize 2 gün hastanede kal + tetanoz iğnesi yapalım + serum bağlayalım + röntgen çekelim teklifine karşılık iyi bir pazarlıkla sadece röntgen çektirmemiz ve röntgen sonuçlarını beklerken Ayşe’nin ölüm döşeğindeki hastaların odasında “Aman Doktor” şarkısını dillendirmesini yayınlayacağım :)



Booking.com

6 Responses

  1. Nurgül

    Tayland-Kamboçya gezimden dönüşüm yaklaşık 4 ay oldu. O kadar sevdim ki oraları ara ara bazı blogları okuyorum. Ben insanlara, özelikle seyahatte, çok güveniyorum. Killing Fields’ı gezmek için çok az vaktimiz vardı ve sırt çantamızı tuktukçu amcaya emanet bıraktık. Tereddüt etmemiştim. Siem Reap’de 4 dolar para üstümüzü otelimize gelip bırakan (aslında bizi dolandırmış olmasına rağmen) şoförümüz vardı. Şimdi ya başıma gelseydiler başladı. Sanki güzel olurdu, zira dönesim yoktu. Fotoğraf makinene üzüldüm. Kalemine sağlık.

    Yanıtla

Yorum Yazın

Email adresiniz yayınlanmayacak.